30 Aralık 2011 Cuma

kısa kısa 2011 kitapları - II


öncelikle devamı haftaya dediğim bir yazıyı taa öbür haftanın sonuna bıraktığım için önce kendimden, sonra blogumdan, sonra da olur ya hani yazının gerçekten de devamını bekleyenler varsa, onlardan özür diliyorum :)

işte 2011' in ikinci çeyreğinde okuduklarım..




 9. Mein Qur'ân Tagebuch (Kur'an Günlüğüm) - Münib Engin Noyan: Türkçe olarak yayınlanan üç kitabı da çok severek okumama rağmen, Almanca'sından maalesef aynı hazzı alamadım.. bu yüzden bir aya yakın elimde kaldı ve beni yavaşlatana kitaplardan biri oldu maalesef -> 6/10
  
10. İki Darbe Arasında - İskender Pala : çok ama çok beğenerek okudum bu kitabı, burada da detaylı değerlendirmesini yapmıştım, kesinlikle tavsiyemdir -> 9/10

11. Yolda - Emine Kutub : yıllardır rafımda bekleyen bu kitabı bu yıl okunanlar listesine aldığım için çok sevinçliyim :) detaylı değerlendirmesi burada -> 6/10


12. Kekeme Çocuklar Korosu - Tarık Tufan : okuduğum ilk tarık tufan kitabı, gerisi de peşi sıra geldi.. detaylar burada -> 7/10

13. Kraliçenin Pireleri - Tarık Tufan : bu kitap da çok güzel denemelerden oluşan bir tarık tufan kitabı.. değerlendirmesi burada -> 7/10

14. Ve Sen Kuş Olur Gidersin - Tarık Tufan: bu kitabınsa değerlendirmesini yapmadığımdan verebileceğim bir link yok.. bu yüzden bir iki kelam fazladan edeceğim.. tarık tufan'ın en sevdiğim kitabı olduğunu söylemeyim ilk olarak.. birinci ağızdan anlatılan psikolojik bir kısa roman.. çok akıcı ve bir günde bitiriyorsunuz.. bazı günler kendinizden sıyrılıp bambaşka dünyalara dalmak istersiniz ya, işte o zamanlar için ideal bir kitap -> 8/10


 topu topu altı kitap.. ve çok da inceler.. o yüzden nisan-mart-mayıs aylarının kitap açısından çok da iyi geçmediğini söylemem gerek, ancak çok şükür ki, okuduğum kitaplar güzeldi :) zaten farkındaysanız hiç düşük not veremiyorum.. öğretmen olsaydım, yaşamıştı öğrencilerim :)


hayırlı bir cuma günü dileğiyle,
hoşça kalın :)

15 Aralık 2011 Perşembe

hem ağlarım hem giderim..

daha o kadar zaman var ama şimdiden 'hem ağlama hem gitme' modunda olduğumu söylersem kesinlikle abartmış olmam..

zaten ben çok çabuk ağlarım.. hayatımda benden daha sulugözünü görmedim desem yeridir.. sevinç, üzüntü, öfke.. her türlü duygu gözyaşı eşliğinde dışa vurulabilir bende.. öyle ki bana en son ne zaman ağladığımı sorsanız, cevabım 'iki gün önce'den daha uzak olmaz heralde.. hatta bu aralar, saatlerle cevap verebilecek bir performans sergiliyorum..

kına gecesi diye bir şey yaşayacağımı düşündüğümde bile gözüme yaşlar hücum ediyor, başıma geldiği anı düşünemiyorum bile.. evden çıktığım, veya salonda ayrıldığımız anı hayal etmeye dayanamıyorum.. veda sahnelerini yüreğim kaldırmıyor.. artık annemler gözümde her zamankinden daha da kıymetli.. ve evde 'son kez şunu yap' cümleleri kurulmaya başlandı bile.. neden bilmiyorum biz genelde sevgimizi çok fazla sözle dile getirmeyiz.. o yüzden beden dilimiz her zamankinden daha yoğun şu aralar.. babama kahvesini verirken mutlaka gözlerine bakmaya çalışıyorum mesela, aklımda hep bunu ilerde ne kadar nadir yapacaığımı bulundurarak.. sonra annemin dizinin dibine oturuyorum bazen.. dizleriyle sarıyor beni, okşuyor başımı yumuşacık.. okşuyor.. okşuyor.. hiç doymuyor biliyorum.. çünkü ben de doymuyorum sevgisini parmaklarıyla saçlarıma sermesine.. yavrum.. kızım.. ve daha kimbilir neler diyor içinden, bense şefkatin kollarında gözyaşlarımı gizlemeye çalışıyorum..

öyle bir haldeyim işte, gözümde yaşlar her an akmaya hazır, onları tuttuğum ve tutamadığım anlarla birlikte, hiç tahmin etmediğim çok farklı bir sürece girdim.. onların kıymetini bilmek, bu vakitleri iyi değerlendirmek iyi güzel de, bu kadar gözyaşı olmasın lütfen Allah'ım..

hayırlı bir cuma dileğiyle..

11 Aralık 2011 Pazar

kısa kısa 2011 kitapları - I

aslinda onca emek verilen kitaplari tek bir cümlede yargilamayi cok acimasizca bulup biraz vicdan azabi ceksem de, bu yil okuduklarimi kisaca hatirlayip, bende biraktiklari izleri paylasmak istedim..
elbette hepsi hakkinda cok daha detayli söyleyeceklerim de var, ama uzatmak istemiyor ve kisaca geciyorum efendim :)





1. Aşk - Elif Şafak: çok güzel cümleler ama bir de Şems'le alakalı çok absürd bir kaç şey kaldı aklımda -> 6/10

2. Firarperest - Elif Şafak: denemeler güzeldi, özellikle yazarların dünyasıyla alakalı yazdıklarını ilgiyle okumuştum -> 6/10

3. Eşimin Eşi Yok - Sema Maraşlı: isabetli konular üzerine keyifli hikayeler yazmış sema maraşlı, severek okudum -> 7/10

4. Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz - Sema Maraşlı: bir önceki yorumum bu kitap için de geçerli :) -> 7/10

5. 40 Adımda Muhabbet Olsun - Sema Maraşlı: hikaye değil, 40 tane öneri ve açılımları mevcut kitapta, yine yararlı noktalara değindiğini düşünüyorum -> 7/10

6. Davetçi Eğitimi ve Ahlakı - Abdülhamid Bilali: kesinlikle çok güzel ve faydalı bir kitap, özellikle de islami çalışmalarda bulunan kişiler için göz ardı edilmemesi gereken bir eser  -> 9/10

7. Mein Kleiner Orangenbaum (Şeker Portakalı) - Vasconcelos: işte bu en favori kitaplarımdan :) ikinci okuyuşumu almanca yapmak istedim ve kesinlikle daha çok beğendim :) ->10/10

8. Muz Sesleri - Ece Temelkuran: yine bolca altı çizilecek cümlesi, farklı ve güzel bakış açıları olan bir kitap.. ancak roman tekniği açısından çok da başarılı olmadığını düşünüyorum -> 7/10

eveet.. yilin ilk ceyregine bu kitaplar sigmis.. fotografta Ask kitabinin olmadigini farketmissinizdir, cünkü coskunsel'de misafirliktedir kendileri :) o nasil bulacak bakalim, merak ediyorum..

bir de, su an her kitap icin 'keske sunu da ekleseydim' diye beyin firtinasi yasayip kivraniyorum ama dayaniyor, eklemiyor ve yaziyi bitiriyorum :)

devami haftaya insaallah :)

muhabbet ile..

9 Aralık 2011 Cuma

sticker-tattoo :)

ayni cati altinda yasamaya baslamaya 4 ay kaldi demistim bir önceki yazimda.. yalniz sorun su ki, o catinin hangi cati oldugunu bilmiyoruz halen, dahasi o catinin hangi sehirde olacagi bile belli degil.. ihtimaller her gün baska bir sehri gösteriyor.. bugün Essen'i konusurken, yarin Münih oluyor gündemde.. ertesi gün de Darmstadt'a yogunlasiyoruz :) böyle bir bilinmezlik sürecinde, bir yandan sabrima ve rahatligima sükredip, her gün farkli bir sehre zihinsel olarak adapte olurken bir yandan da evimizi nasil dösemek istedigimle ilgili hayallere daliyorum..

ikimizin tercihi de kesinlikle abartisiz, sicak ve samimi bir atmosferden yana.. bu yüzden deri koltuklar, ve parlak mobilyalar bizim icin tamamen tercih disi.. ama begendigim bir kac farkli tarz olunca bu konuda cok kararsiz kaliyorum.. bir yandan beyaz ve eski tarz mobilyalarla pembe ve gül kurusunun romantizmi beni cezbederken - ama oguz bundan pek hoslanmazken-, bir yandan da sonbahar renklerinin hakim oldugu kahverengi, turuncu ve sari agirlikli oryantal bir tarzin -bundan ikimiz de cok hoslaniyoruz- arzusunu duyuyorum.. su anda yatak odasini ilki gibi, oturma odasini ikincisi gibi düsünüyorum ama, sonuc ne olur kestiremiyorum :s bakip görücez insaallah :)

kararsiz olduklarim bir tarafa kesinlikle kararli oldugum bir konu ise duvar stickerleri :)


gördügüm ilk andan itibaren, yani yaklasik 3 yildir  bu sticker'i evimizin duvarini süslerken hayal ediyorum.. öyle zarif öyle güzel ki :)))

ve bu stickeri da yine gördügüm ilk andan beri evizimin baska bir duvarinda -muhtemelen antre veya calisma odasi-, hepsinden uzakta olacagimiz ailelerimizin fotograflariyla birlikte görmek istiyorum.. belki direk böyle degil, ama agac figürlü bir sticker mutlaka insaallah :)

fotograflain ilki https://www.facebook.com/halaltattoocom ' dan..
ikincisi ise buradan..

muhabbet ile..



7 Aralık 2011 Çarşamba

evliliğe doğru..


sonsuz bir huzur ve güvenle örülmüş bir aşkla ötelere yolculuk etmek.. evimizi ve her şeyimizi dünyaya bağlanma sebebi olmaktan çıkarıp, yolculuğumuzun bir parçası olmaktan öteye geçirmemek.. ve O'nun nihai rızasına ulaşmak için hayatı birlikte okumak, yoldaki işaretleri farketmek..

takriben 4 yıl önce onun için aldığım ilk doğum günü kartında bu hislerimi yansıtmaya çalışmıştım.. şimdi tam 4 ay kaldı, yolculuğa aynı çatı altında yan yana devam etmeye.. isteklerim, hissettiklerim halen aynıyken şimdi çok, çok daha yoğun.. içim şükranla dolu, yüreğim heyecan.. onun sevgisi bana her daim öteleri hatırlatan ve bu dünyayı bir nevi cennete dönüştüren muhteşem bir güzellik.. ve ben bunu hak edecek ne yaptığımı merak ederken, hamd, şükür ve duayı gönlümden ve dilimden eksik etmemeye çalışıyorum..

siz de bizden duanızı eksik etmeyin, olur mu?

muhabbet ile..

21 Kasım 2011 Pazartesi

creme brulee trüfü..

güya alkol kullanmıyoruz ama ne gariptir ki kokusundan, tadından tanıyoruz kendisini.. keşke hiç tanımasam koklamasam, karşılaşmasam ama Almanya'da yaşıyorsanız eğer hiç ummadığınız yerlerden karşınıza çıkabiliyor işte..

örneğin:

Creme Brulee'yi ne kadar sevdiğimi daha önce şurada yazmıştım.. (orada bu harika tatlıyı hazır aldığımdan bahsetmiştim, artık kendim de yapıyorum :) bir ara inşaallah tarifini de eklerim..) işte benim creme brulee hayranlığımı bilen sevgili nişanlım geçen hafta gittiği Berlin'den, ünlü bir çikolata evinden Creme Brulee trüfü getirdi bana.. Oğuz her gittiği yerden bana hediye getirir ama ben buna hala alışamadım.. bana birşey getirme ihtimalini tamamen unutur, dolayısıyla hediyelerine de çok fazla sevinirim.. bu hediyesine de öncelikle sırf hediye olduğu için çok sevindim.. zira creme brulee'yle bir alakası olduğunu hiç anlamamıştım :) sonra bilmece bulmaca faslına geçip epeyce gülüştükten sonra yine ben tahmin edemediğimden kendisi söylemek zorunda kaldı ne olduğunu.. tabii creme brulee'yi duyunca sevincim bi on kat filan artmiş oldu :)


hemen açıp bi tanesini tam ağzıma atacakken farklı bir koku aldım gibi geldi ve duraksadım.. 'alırken içinde bir şey var mı diye sordun mu?' diye sordum.. şimdi gülmeyin lütfen ama, içinde elbette bir değil bir sürü şey var, ama almanya'daki türkler arasında o 'bir şey' bu durumlarda sakıncalı madde anlamında kullanılır :) o da elbette sormamış, çünkü creme brulee normalde alkolsüz, jelatinsiz halis mulis helal bir tatlı.. sonra ona koklattım, o da emin olamadı.. ben de birden -nerden bulduysam o cesareti?- bir ısırık attım.. ve çok kesif bir tat aldım.. bildiğim creme brule'yle alakası yoktu.. burnuma güvenmeyip ısırık attığıma bin pişman, içinde alkol bulunduğuna kesin kanaat getirdim.. yine de bir ümit diyerek aldığı yere  telefon edip sordum, ama maalesef içinde alkol varmış, hem de konyakmış, hem de bilmem ne çeşidiymiş.. hem de güzelim brulee'nin tadını berbat etmiş.. ve hem benim en çok da Oğuz'un sevincini kursağında bırakmış.. bu post'un sonu da bol 'hem'li bir masal finali gibi olmuş :)

böyle kötü sürprizler hepimizden uzak olsun inşaallah,
muhabbet ile..

16 Kasım 2011 Çarşamba

özel cins almanlar..

öyle ilginçler ki, bakın anlatıcam şimdi siz de bana hak vereceksiniz.. iş ortamlarında ve kurumlarda bazı özel cins insanlara rastlanıyor ki bunlar keyfine göre karşısındakine kaba davranmayı sever, işi yokuşa sürer.. hele iş ortamındaysan ve senin de üstünse, fırsat buldukça azarlar, bağırır.. bir de bağırmadan sessiz sessiz laf sokanları da mevcut bu grubun.. sen bu yaptıklarını sineye çekip nazik davranmaya devam ettikçe de aynen devam ederler.. ama ne zaman ki 'yeter!' diyerek bir çıkış yaparsınız, tavrınızı net bir şekilde ortaya koyup cevabını fazlasıyla verirsiniz, anında muma döndüklerine şahit olursunuz.. sonrasında bir nezaket, bir yumuşaklık sormayın gitsin.. sanki evrim geçiriyorlar paparayı yedikten sonra.. anlayabilen varsa gelsin beri..

konuyla ilgili aklıma bir de fıkra geldi, gerçi fıkrada gülme sebebi türkler, ama almanların bu 'sertliği kaale alan' tavırlarıyla ilgili de bir tespit barındırıyor.. onu alıntılayıp, kaçıyorum ben :)



Türk kafile bir uçakta yurt dışına gidiyormus. Pilot aniden hostesleri çağırmış ...ve demişki: ''Uçak düşmek üzere. Tüm yolculara atlamalarını söyleyin. Şu anda deniz üzerindeyiz ve denize çok yakın uçuyorum, atlarlarsa kurtulma şansları var ama atlamazlarsa herkes ölecek!!!

'Tabii böyle bir şeyi insanlara yaptırmak çok zor. Hosteslerden en akıllısı düşünmüş taşınmış, herkese uygun bir dille anlatılırsa uçaktan atlamaları sağlanır diye karar vermiş ve ilk olarak Amerikalı kafilenin yanına gitmiş:

'Sayın yolcularımız; üzerinde bulunduğumuz alan Japonların araştırma laboratuarlarıyla kaplı. Eğer oraya ulaşırsanız tüm Japon teknolojisi sırlarını kaparsınız!' Bütün Amerikalılar koşarak çıkışa gitmiş ve atlamış;

Sonra hostes Ingilizlere yönelmiş:
'Sayın yolcularımız şu anda dünyanın en geniş ve verimli sömürgeleri üzerindeyiz; eğer hemen el koyarsanız sonsuza dek sizin olurlar!' Bütün Ingilizler hevesle atlamiş;

Sıra Fransızlara gelmiş hostes: 'Bayanlar baylar, afedersiniz rahatsız ediyorum; fakat rica etsem uçaktan atlar mısınız? Şimdiden teşekkür ederim' demiş Fransızlar: 'tabi, mersi!' demis ve sırayla atlamışlar... !

Hostes bu kez Almanlara yönelmiş: 'Laaaan! atlayın çabuk aşağı!' diye bağırmış Alman kafile 'heil' demiş ve atlamış

Veee sıra gelmis Türklereee. Hostes yandan yandan gülümseyerek ve koltuğa hafif dayanarak : 'Siz var ya... buradan hayatta atlayamazsınız!! 

muhabbet ile..

not: yazım sakın almanlara karşı bir karalama yazısı olarak algılanmasın.. sadece bu ilginç özellikleri dikkatimi çekti ve yazdım :)

11 Kasım 2011 Cuma

bu kayıt düşünce..

.. kumanda panelinize, ne yazmış cherryblossom diye geldiniz ya sayfaya, söyleyecek çok birşeyim yok aslında.. sadece Rabbimizin bizi nedenli büyük nimetlerle donattığını bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmak istedim.. güzel bir sonbahar akşamı, elimde sıcacık kahve.. pencereden süzülen ikindi güneşi, dışarı her baktığımda rengarenk yapraklar.. yanımda olamasalarda içimi ısıtan sevdiklerim.. her ışık vuruşunda bambaşka bir güzelliğe bürünen zambak çiçeğim.. ve yazmaya niyetlensem listenin sonu gelmeyecek mutluluk sebeplerim..


hangi kelime, hangi duygu, hangi davranışla böylesi güzelliklerin, şükrünü eda edebiliriz? bunları bize lutfetmişse Yaradan, daha ne için sızlanmaya hakkımız olabilir? üstelik nimetler içinde yüzerken şükretmeyi unutup başka şeyler için nasıl tasalanmaya kalkabiliriz ki? 

hem hepsi bir tarafa,

'hiç sebepsiz beraberliğine seçtiği biz, hamd etmek için Allah'tan başka ne isteriz ki? hiç yoktan bizi 'şah damarından daha yakın'lığına layık görmüşse Allah, biz şimdi neyimizi eksik biliriz ki?
yoksa Allah bize yeter değil mi?'*

her anımızın hamdle, şükürle dopdolu geçmesi duasıyla, cumamız mübarek olsun..

*Canla Ba(ğı)şla, Senai Demirci


5 Kasım 2011 Cumartesi

'Island Mohn'u beklerken..

2-3 hafta sürecek olan bekleyiş bugün başladı.. Oğuz'un beni çok mutlu eden, şaşırtan ve de heyecanlandıran doğum günü hediyelerinden biri olan Island Mohn'u (gelincikgillerden bir çiçekmiş, vikipedi öyle diyor;)) bugün nihayet ekebildim.. her hangi bir yanlış yapmamak için çok özendim çok titizlendim.. bunun sonucu olarak iki ayrı saksı değiştirdim.. ilk olarak fotoğraftaki cici mi cici kuşlu saksıya ektim..


 toprak seviyesi yarıda kalınca, daha küçük bir saksıya transfer ettim.. hatta güzelce suladım, yerine de yerleştirdim.. çok özendiğiniz şeylerde illa bir yanlış yaparsınız ya, paketin arkasındaki yazıyı tekrar okuyunca aslında yine paketin içine ekmem gerektiğini anladım.. tekrar bir değişilik yaptım ve tohumlar paketin içine yani 'pocket garden' a ekilmiş oldu..



ve 'pocket garden'ın pencere önünde orkidemizin altındaki yerini almasıyla, beni de bir endişe aldı.. ya o kadar aktarma esnasında tohumlar zarar gördüyse, dağıldıysa, ya büyümezse.. zaten heyecanla bekleyecektim, şimdi buna bir de kaygı eklendi..

çiçekleri seviyorum.. hele de böyle bomboş (görünen) toprağı bekleyip oradan hayata uyanan böylesi güzel bir çiçeği beklemek beni gerçekten heyecanlandırıyor.. inşaallah bir aksilik olmaz da burada çiçeğimin fotoğraflarını da paylaşabilirim :)

muhabbet ile..

5 hafta sonra gelen edit: olmadi, maalesef beceremedim :(

3 Kasım 2011 Perşembe

kapı sesi..

bugün daha fazla anahtarla açılan dış kapı sesi duymak istemiyorum.. babam geliyor zannediyorum :(

bu aralar ben..


.. söyleyecegim cok sey olan, ama yazasim pek gelmeyen bir haldeyim yine.. hos böyle basladigim bir yazidan ne hayir gelir, onu da bilemem ama unutmak istemiyorum bazi seyleri, belki de o yüzden zorluyorum bu kadar kendimi..

.. unutmak istemiyorum mesela Uniday'11 de konusan Prof. Dr. Salim Al- Hassani'nin

Input = Iman
Output = Amel-i Salih
Efficience = Output / Input


formülünü, ve bugünlerde ne kadar kayda deger isler yaptigimi bu formülü kullanarak hesap etmeye calistigimi..
en basit görünen bir isi bile, bakis acini ve niyetini degistirerek Amel-i Salih'e cevirebilecegimi..

.. unutmak istemiyorum yanimiza kar olarak sadece bu niyetlerimizin ve eylemlerimizin kalacagini..

.. unutmak istemiyorum Senai Demirci'nin Canla Bagisla kitabini okurken hissettiklerimi, düsündüklerimi.. vermeye ne kadar muhtac oldugumuzu.. köstebek misali, öbür dünyayi görmeden, ihtiyacini hesap etmeden habire yigmanin nasil bir hüsran oldugunu.. muhtaclari düsünmeye, benim muhtac oldugumu..

.. unutmak istemiyorum azra bebegi.. yunusu.. yunusun gözlerini.. kurtarildiktan sonra söylediklerini.. kac kez 'merak etme yunus, kizmayacak baban sana' dedigimi..

.. unutmak istemiyorum insan görünen varliklarin hissettikleriyle ve bunu disavurduklari sözleriyle, nasil insandan baska herseye dönüsebildiklerini.. vicdansizligin bizi öfkelendirdigi kadar, nasipsizligin en agiri ve en acinasi hallerden biri oldugunu..

.. ve tabii unutmak istemiyorum beni mutlu eden seyleri de..

.. mesela unutmak istemiyorum bir gün olan dogum günümün neredeyse bir haftaya uzadigini.. telefonlar, hediyeler, ziyaretler, sürprizlerle özellikle sevdiğimin ve bunun yanı sıra sevdiklerimin beni bir kez daha ne kadar mutlu ettigini..

.. sevgili kayinpederimin, telefondaki heyecanli sesini ve dügün yemeginin menüsü konusunda nasil fikrimi aldigini.. hatta önden bilgilenmek icin kizilay'da gelinlik magazalarina bile baktigini..

...................................

diye yazmışım neredeyse bir hafta önce, ama yazıyı tam olarak bitiremediğimden yayınlanmadan kalmış taslak olarak.. beni mutlu edenler listesine eklenecek daha çok şey var ama, şimdilik bu yazı böyle yayınlasın.. diğerleri ayrı bir post halinde düşer bu sayfalara inşaallah :)

muhabbet ile..

7 Ekim 2011 Cuma

ya-habibi how can i do it :)


nasil güldüm, nasil güldüm bir bilseniz :)
buyrun siz de gülün =)


 

bol tebessümlü bir hafta sonu olsun herkese..
muhabbet ile :)

5 Ekim 2011 Çarşamba

yeniden merhaba ve annemden bir inci daha :)

tam bir yıl önce ilk defa merhaba demişken, bu sefer uzun bir aradan sonra yeniden merhaba diyorum.. ara verenler çok iyi bilirler ki, aradan sonra kelimeler unutulur, klavyede harfler bulunamaz gibi olur :) işte ben de bu yüzden lafı fazla uzatmadan kaldığım yerden devam etmek istiyorum.. yani annemden :)

benim annem bir de aşağıdaki fotoğrafa bakar ve anında :'püsküllerini düzeltseydin ya şunun' der :) bizim kahkamızdan sonra da ekler :'ama doğal dursun diye de mi?'

bense çektiğim bu fotoğrafın profil fotoğrafı olarak kullanıldığını görüp mutlu mesut dolaşırım.. evet bu duruma sinirlenemiycek kadar acemiyim halen :)





muhabbetlerimle :)



13 Temmuz 2011 Çarşamba

annemden inciler II


hazır söz annemden açılmışken, ondan biraz daha bahsetmek istiyorum :)

benim annem,

ameliyat olan dizinden ötürü sergilediği temkinli davranışların sebebini soranlara 'dizimi idareli kullanıyorum' der..

'filancanın bebeği olmuş.' dedikten sonra, 'cinsiyeti neymiş?' sorusuna, ' ya kııız, ya erkek ya, tam hatırlıyamıyorum şimdi' gibi ufkumuzu genişletici bir cevap verir.

telefonu açar ve 'kim o?' der..

gece vakti kullanmak üzere bindiği arabanın gaz ve fren pedalini göremediğinden şikayet eder..

yine aynı araba otobüse doğru çarpmak üzere ilerlerken, tamamen ileri görüşlülüğünden kaynaklanan bir otomatik direksiyon beklentisiyle, 'niye dönmüyor bu araba?' diyerek şaşırır..

yukarıda bahsettiklerimden göreceğiniz üzere, ehliyet almak gibi bir mucize de gerçekleştirebilir.

evet annem bütün bunları yapar ve söyler.. ve bu esnada öyle tatlı olur ki anlatılmaz yaşanır :) kimseye zararı dokunmaz onun.. 'melek gibi' olmakla bilinir.. o bitanedir.. candır.. ve ben onu gerçekten çok özlemişim :) öyle ki bir kaç saat önce üniversite hayatımın son sınavından çıktığım halde, yine annemden bahsetmek istedim bu kaydımda :) Allah'ım bana, ona layık evlat olmayı nasip etsin..

annemden inciler..

  • bavulunu bagaja verirken, ağırlığı 23 kg çıkınca, '3 kg fazla, boşaltmanız lazım' diyen kadına, 'başkaları birşey demiyo ya, sen niye diyon?' diyen kişi annemdir..
  • namaz vaktini 'şimdi yatsı oldu mu gene?' diye soran kişi de annemin ta kedisidir..
  • 'şimdi bu şike nasıl oluyor? bana bir açıklama yap' diyerek, kafasındaki fena halde karışık soru işaretlerini silmek için kızından açıklama talebinde bulunan kişi de yine formunun zirvesinde olan annemdir..
  • ve sabahtan beri buna benzer inciler saçan kişi, iki aydır türkiyede olan annemdir..
geldin de, ne iyi ettin annem.. eve tebessüm geldi :)

11 Temmuz 2011 Pazartesi

yardim lütfen..

ilk defa bloguma bir anket koydum ve calismiyor :(
yardimci olabilecek biri var mi acaba ?

10 Temmuz 2011 Pazar

mim..

Sevgili Burcu beni mimlemiş.. kendisine çok teşekkür edip hemen cevaplıyorum :)
soru şu:


mim'de tek bir eşya diye sorulmuş ama ben iki eşyadan tek'e indiremiyorum maalesef.. biri anı kutum, ki içindekiler benim huzur ve mutluluk kaynağım, onlarsız olmaz :) -bu vesileyle farkettim ki kutum epeyce dolmuş, bir tane daha almak lazım-

 

diğeri de fotoğraflarımın ve dosylarımın bulunduğu harici belleğim..  tek'e indiremiyorum demiştim ama şu bellek'i kutunun içine attık mı, kurtarılacak bir tek kutu kalır geriye :)



burcu'ya tekrar çok teşekkür ediyorum :) ben de bu mimi, eğer cevaplamak isterlerse

coşkunsel
kübra i.
sakar hafiye
deryamisal
her bebek bir melek
birdelisevda

arkadaşlarıma gönderiyorum.

muhabbet ile..

not: yanlış anlaşılmasın, bir michael jackson hayranlığı filan söz konusu değil.. bu belleği almamın sebebi tamamen duygusal  ;) 

ikinci not: bir de yandaki ankete oy kullanırsanız çok mutlu olurum :)

4 Temmuz 2011 Pazartesi

cenneti bu dünyada istemek..

geçenlerde Burcu'nun blogunda denk geldiğim ve paylaşmak istediğim bir söz var:

"Uzun zamandan beridir hayatın -gerçek hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı." Alfred D. Souza


bir çoğumuz tıpkı, onun gibi düşünüyoruz değil mi? oysa ki gerçek hayat dediğimiz şeyi isterken cenneti bu dünyada düşlüyoruz farkında olmadan.. ama hayat engelleriyle, borçlarıyla tüm sıkıntılarıyla burada, bu dünyada.. gerçek hayat ise Ahirette.. onun ne kadar güzel veya acı olacağı ise tamamen bizim elimizde..

Allah yar ve yardımcımız olsun..

2 Temmuz 2011 Cumartesi

tadılası lezzetler I - Creme Brulee


yemeyi, içmeyi ve yeni lezzetler tanımayı çok seven biri olarak sayfamda ara ara favorilerimi paylaşmak istiyorum.. bunlardan ilki :

creme brulee.. mmmm :))
sıkıcı gönülçelen dizisinin damağıma kazandırdığı mükemmel lezzet..
izlediğimden değil, denk geldiğim bir bölümde bu tatlıyla ilgili bir şeyler oluyordu.. merak etmiştim ama öylece kalmıştı.. bir kaç ay önce markette denk gelince, içindekiler kısmında da sakıncalı bir şey olmayınca hemen atıverdim sepete.. denememle birlikte, en sevdiğim sütlü tatlılar listesinde tırmandı zirveye :)
en büyük özelliği içinde vanilyanın özü bulunması, fırında pişerek kıvamını bulması, ve üstündeki çıtır karamel tabakası.. bir de, bir yerde okuduğuma göre piştiği kabın büyüklüğü çok önemliymiş.. daha doğrusu küçüklüğü, fotoğrafta görüldüğü gibi :)

şu anda bu lezzeti, tatlıyı hazır alarak tadıyorum.. dr.oetker karışımını beğenmedim.. çok yakında tamamını kendim yapmayı deneyeceğim.. beğendiğim tarifi de eklerim buraya.. gerçekten tadılası bir lezzet..

muhabbet ile..


30 Haziran 2011 Perşembe

10.. 10.. 10.. :)

dün gece onuncu yeğenim de aramıza katıldı :))
bir nefes daha alındı ve bir hayat daha başladı yeryüzünde..
eğer çok büyük bir sürpriz olmazsa, bundan böyle yeğen kadrom da tamamlanmış oldu :) Arda'mıza, Allah'tan hayırlı ve insanlığa faydalı bir ömür diliyorum.. kim bilir ne güzellikler katacak hayatımıza :) hoş geldi, safalar getirdi :))

29 Haziran 2011 Çarşamba

veda..



dün onu ugurladim ve trenin ardindan öylece bakakaldim.. artik burda yok.. artik marburg onsuz.. tanistigimiz ve üc bucuk yilimizi geciridigimiz sehir bundan böyle eksik..  ayaklarim bundan böyle geri geri gidecek buraya gelirken, cünkü ucunda günümü aydinlatacak kisi burda yok..

bir dönem kapandi artik bizim icin.. marburg defteri dürüldü.. artik bize özlem düstü.. okul bitene kadar ve okul bittikten sonra  ben sadece is icin gelip geri dönücem.. arada dostlarla bulusuruz elbet ama, cok yakinda onlar da dagilacak.. hayat her birimizin rotasini yavas yavas belirginlestirmekte, her birimiz baska diyarlara adim adim sürüklenmekteyiz..

hayat böyle.. gidenler.. kalanlar.. vedalar.. kucaklasmalar..
her birinde Rabbim elimizi birakmasin, bizim yeise düsmemize izin vermesin..
mutlulugu da, hasreti de hakkiyla yasamayi nasip etsin..
ve önümüzdeki 10 ayin cabucak gecip gidivermesini nasip etsin..

amin..

28 Haziran 2011 Salı

mim!

soru şu:

Bir gün biri çıktı karşınıza farz edin. Ve “Hadi bana en çok sevdiğin kişiyi/şeyi ne kadar sevdiğini söyle” dedi ve ekledi “Çok’u cevap olarak kabul etmiyorum”. 
 
cevabım şu ki,

en sevdiğim kişiye olan sevgimin 'ne kadar'ını anlatmaya kalkarsam eğer, -ki şu an boyutlarını düşündükçe çok zor tutuyorum kendimi bunu yapmamak için :)- burdan O'na upuzuuuun bir aşk mektubu çıkar ki, o mektupta söyleneceklerin, en göze gelmemiş haliyle ikimizin arasında kalması çok daha iyi olur..

bilmiyorum şimdi ben bu mimi cevaplamış mı oldum, cevaplamamış mı :) ne dersin sakar'ım?

19 Haziran 2011 Pazar

bu da kıskanmanın faydaları..

geçen perşembe öyle bir şey yaşadım ki, eve varana kadar pek tuhaf bir halde sırıtıyor idim :) ne mi oldu? şimdi şöyle anlatayım: pek değerli welliron çarşamba gecesi sayfasında kitap okumamanın faydaları diye bir yazı yazmış.. şahsen çok beğendim, velakin fena halde de kıskandım, hatta bunu gizlemeyip yorumumda da paylaştım.. welliron yazısında camide 1€'ya satılan kitaplardan bahsetmişti.. kitaplar da öyle alelade kitaplar değil hani.. ali bulaç, ismet özel, imam gazali peyami safa vs. ve aldığı yedi kitaba sadece 7€ vermiş.. şimdi en az 30€'yu gözden çıkarması gereken kitapları bu kadar ucuza kapattığını gören ben ne yapsın? elbette kıskanır.. ama nasıl kıskanmaksa artık, Rabbim merhamet etmiş olacak ki, ertesi gün hiç aklımda yokken bizim buralardaki camiye yolum düşünce, kendimi, elimde 7€ verdiğim 7 kitapla eve giderken buldum ;) 1€'ya kitaplar, hem de camiden, hem de tam yedi tane.. tevafuğun bu kadarı!

bir de bakalım neler almışım, daha doğrusu neler kapışmışım, çünkü o halimi karşılayan tek kelime bu sanırım :)


1. Safahat - Mehmet Akif Ersoy
2. Bilinç ve Eşekleştirilme - Ali Şeriati
3.İslam Toplumuna Doğru - Seyyid Kutub
4. Seyyid Kutub Külliyatı - Risalet ve Peygamberlerin Mücadelesi
5. İnsanın Özgürlük Arayışı - Ali Bulaç
6. İslamiyette İtikadî Mezheplerin Doğuşu - Yaşar Kutluay
7. Dost Kazanmak ve İnsanları Etkileme Sanatı - Dale Carnegie

bu sonuncusunu da  kitaplarım arasındaki çirkin ördek ilan ettim :) zira o tarz kitapları okumayı hiç sevmiyorum aslında.. ancak kitapları inceleyerek almaktan ziyade alelacele kapıştığımdan girivermiş aldıklarımın arasına.. sadece yazarın ismini okumuş ve onu da başka bir yazarla karıştırmış olduğumdan oldu sanırım.. neyse yine de bu kitaba bir şans verir miyim görücez ilerleyen zamanlarda..




 sanırım alabileceğim daha da kitap vardı, fakat beni eniştem almaya geldiğinden daha fazla karıştıramadım.. yarın filan uğrayıp batan geminin mallarından biraz daha istifade etmek lazım:)

muhabbet ile..

not: aşağıdaki eseri tanıyan yok demek :(

15 Haziran 2011 Çarşamba

var mı bir bilen?


dört yıl önce videonun kaydedildiği programda canlı dinlemiştim bu parçayı.. ondan beri de  -kötü ses kalitesine rağmen- açar, ara ara dinlerim :)

dinlerken türkiyedeyim, istanbul sokaklarında.. rengarenk pazarlar, çarşılar.. kocaman gülümseyen insanlar.. mutlu bir telaş ve daha neler.. ben benden uzakta neşeleniyorum bu eserde :)

ah bir de parçanın ismini bilsem, daha kaliteli bir versiyonunu bulabilsem.. çok çok güzel olacak :)

not: kayıt bu şekilde diğer blogumda yer almakta, ancak onun fazla geleni gideni olmadığından bu eserin ismini bulma ihtimalim düşüyor.. belki buradan bir bilen olur diye, burada da paylaşmak istedim ;)


dejawu'ye not: maalesef youtube'dan indiremedim :( belki 'bir bilen'e sorduğumda..

12 Haziran 2011 Pazar

kabus..

bu gece rüyamda düğünümden bir gün öncesini gördüm.. saat akşamın yedisi ve ben daha gelin ayakkabımı almamışım.. alelacele hazırlanıp ayakkabı almaya giderken aynaya gözüm ilişiyor ve düğüne kadar vermek istediğim kiloları veremediğimi görüyorum.. gelinliğin bana hiç yakışmayacağını düşünüp hatta düşünmekle kalmayıp kendi kendime söylenip,  fena halde iç geçiriyorum.. Allah'ım bu bir kabus değil de nedir :((

sanırım rüyamı epeyce ciddiye almam lazım.. çünkü düğüne 10 ay var ama, ortada düğün hazırlığı adına hiç birşey yok.. kilolarımsa aynen olduğu gibi durmakta.. Allah'ım kabus, kabus olarak kalsın ve lütfen ama lütfen gerçek olmasın..

9 Haziran 2011 Perşembe

cherryblossom ve kitaplığı


iki darbe arasında kitap yorumum kitaplığımda..

artık kitaplar, filmler, melodiler ve şiirler hakkında düşüncelerim o sayfada yer alıyor.. sizi de beklerim dostlar :)

muhabbet ile..

8 Haziran 2011 Çarşamba

huzur..

an itibariyle ruhum öyle sıkılmış bir halde ki, güzel şeyler hatırlayıp ferahlama ihtiyacındayım.. çok uzağa değil bir hafta öncesine gidiyorum.. kocaman bir günü sevgili nişanlımla birlikte geçirdiğimiz güne.. kahvaltıya buluşup tüm günü huzurla geçirdiğimiz tatil gününe..

bütün gün sadece ye, iç dolaş olmuyor tabii.. güzel bir parka oturup yeşillikler içinde risale okuyalım istemiştik.. güzel fikir.. ancak etrafta yeşil alan çok olmasına rağmen, sıcak havalardan dolayı 'gözümüze haram değmeden' bu fikri gerçekleştirebileceğimiz bir park bulmak neredeyse imkansız.. bildiğimiz bütün parkları düşünüp, çaresiz hepsinde aynı manzarayı bulacağımıza karar verirken, 'atlayalım trene, gidelim şu Treysa'ya, belki birşeyler buluruz' dedik..

yol boyunca lem'alar 'ı okuduk ve geldik Treysa'ya.. epeyce ufak bir yermiş burası.. tren istasyonundan çıkıp, ayaklarımızın götürdüğü yere doğru gittik..  sakin sokaklar, arnavut kaldırımlar.. derken birdenbire kendimizi yemyeşil ve de bomboş bir parkın içinde buluverdik :) sanki bizim için tahsis edilmiş gibiydi, öyle huzur vericiydi ki anlatamam.. tam da bir tane bankı vardı.. Marburg'da aradığımızı Treysa'da bulmuştuk, çocukların neşesi neydi ki bizimkinin yanında :) bankımıza oturup kaldığımız yerden devam ettik..  okuduklarımız öyle etkileyiciydi ki, adı gibi, her bir satırı ışık saçan bir parıltı adeta..

Hz.Eyyub'un duasını yazıyor ve diyor ki : 'Hz.Eyyub'un (a.s) zahiri yara hastalıklarının mukabili, bizim batıni ve ruhi ve kalbi hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hz.Eyyub'dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.'

SübhanAllah.. bu ne müthiş bir tespittir.. bu ne vurucu bir ifadedir.. insan kendi ruhuna bu gözle bakıp, tüm hastalıklarının göze görünme ihtimalini düşündüğü zaman ve bu hastalıkların hayat-ı ebediyesini ne denli etkilediğinin farkına vardığı an korku içinde ürpermemesi elde değil..

işte bu yüzden, Hz. Eyyub'un  'Rabbim bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin' duasını yapmaya ziyadesiyle muhtacız..
 hatta üstadın o güzide üslubuyla: 'O münacat-ı Eyyubiyeye, o hazretten bin defa daha ziyade muhtacız.'

o güzel günden en büyük kazancım bu dua ve bu bakış açısı oldu.. Merhametlilerin en Merhametlisi duamızı kabul buyurur inşaallah..

tren saati yaklaşıp kalktığımızda artık park bizim parkımızdı, bank da bizim bankımız :) bundan sonra dışarda birşeyler okumak istediğimizde trene atlayıp doğruca parkımıza gelicez inşaallah.. 

muhabbet ile..

not: Marburg, üniversiteyi okuduğumuz şehir, Treysa da yakınlarda ufak bir şehir. o gün Treysa'ya ilk gidişimizdi, ancak son olmayacak inşaallah ;)

5 Haziran 2011 Pazar

aşk..

5 saatlik uyku ve 8 saatlik iş sonrasında bile, evdeki yumuşacık yastığı değil, O'nun yanındaki kütüphane masasını tercih etmektir ;)

30 Mayıs 2011 Pazartesi

cherryblossom ve sunuculuk deneyimi :)

hani bahsetmiştim ya kocaman bir programda sunuculuk yapacağımdan.. o program şu programdı.. cumartesi günü atlattık çok şükür.. inanılmazdı.. muhteşemdi.. çok büyüleyiciydi.. nereden başlasam nasıl anlatsam bilemiyorum.. sadece iyi ki kabul etmişim, o muhteşem atmosferi yaşamışım diyorum..

heyecan had safhadaydı.. çok komik şeyler de oldu :) çok duygusal anlar da yaşandı.. yani imkanı yok anlatamam o 7 saatlik program esnadında neler yaşadığımı.. ama en çok sevindiğim, bana güvenen insanların yüzündeki memnuniyet ifadesiydi.. sadece yüzleriyle de ifade etmekle yetinmediler, sık sık dile de getirdiler..

en mutlu olduğum şeylerden biri de, program esnasında benim bölgemden gelen gençlerin bana tezahürat yapmaları.. 'İşte Hessen, işte Sunucu' ilkiydi :) ikincisi ise, 'Hessen seninle gurur duyuyor' :) o kadar komikdi ki bu ikinici tezahüratın bana yapıldığını anlamadım önce, susmalarını beklerken, birden dediklerini anladım.. o şaşkınlıkla 'aaa bana mı diyosunuz?' deyivermişim.. bütün salonla birlikte gülmekten koptuk.. ben şaşkınlıktan sevinçten neler dediğimi hiç bilmiyorum tabii.. sonra gündeme geçişi 'neysse' kelimesiyle yapınca bir kahkaha daha kopuverdi :) bu sayede akıllarda 'doğal ve sempatik sunucu' olarak kaldım :)))

bu program sayesinde muhteşem insanlarla tanıştım.. misafir olduğum yerde el üstünde tutuldum -sunucu olduğum için değil tabii, misafir olmam yeterliydi bunun için :)- gezdim dolaştım..

ah herşey öyle harikaydı ki tarif edemem.. Allah'a ne kadar sükretsek az.. programdan bir iki fotoğraf koyup bitireyim yazıyı, yoksa anlat anlat bitmezzz :)

sonradan eklenen not: 2000 kişilik bir programdı, gençler sığamadı salona ;)











19 Mayıs 2011 Perşembe

çok kısa, fena halde kısa :)



* annemler türkiyede ve ben yalnızlığımın üçüncü haftasındayım..
* yeni işim sağolsun akşamları erken yatıp, sabahları çooook erken kalkıyorum.. uyuya kalmamak için de dört tane saat kuruyorum..
* bir dersim kaldı sadece ve tez konumu seçmek üzereyim, Rabbimden kolaylıklar diliyorum..
* hayatımda ilk defa bir düşünce yazısı kaleme alacağım ve yine ilk defa kocaman bir programda sunuculuk  yapacağım.. heyecan içerisindeyim..
* eyaletimizdeki gençler için çok ciddi bir eğitim projesinin konsept hazırlıklarını yapıyoruz.. gerçek anlamda çabalama zamanı!


10 Mayıs 2011 Salı

çaba

Çaba ancak acı vermeye başladığında çabadır. 
J. Ortega y Gasset
 eğer böyleyse -ki öyle- en son ne için çaba sarfettiğimi hatırlamıyorum bile.. maalesef..

8 Mayıs 2011 Pazar

deneme bir-ki-üç..

ay yok, sil yaz olmuyor böyle.. ne zormuş bunca zaman sonra yazmak yahu..  insan nereden başlayacağını şaşırıyor.. şaşırdığıyla kalakalıyor.. en iyisi mi hiç o çabaya girmeyim, bugünümden bahsedeyim :) diğer önemli yenilikler, gerektikçe zaten anılacak zikredilecek..

bugün mutfaktaydım efendim, ablama yardım için kolları sıvadım marifetlerimi döktürdüm.. desem de inanmayın, açma ve makarna salatası yaptım sadece :) ama olsun lezzetliydiler ya, marifet kategorisine girmeye hak kazanıyorlardır heralde :) evet evet heraldesi fazla, kesinlikle öyle :p

misafir faslından sonraysa bu güzel havada evde kitap okumak istemeyip, elimde kitabımla parka doğru gittim.. deryamisal'imin kulakları çınlasın, bir 'okuma gezisi' yaptım ki pek keyifliydi..







gözlerim iyice göremeyene kadar okuyup, içime havanın güzelliğini çeke çeke eve döndüm.. bugünden payıma düşense iskender pala'nın şu güzel cümleleri oldu :

'Bilemezdim ki iyiliğin bilgisine sahip olmayanlara diğer bütün bilgiler zarar verir. Bilemezdim ki bilgi, bilgisizleri acıtır..'
 
'şimdilik' bu kadar ;)
muhabbet ile efendim..

22 Şubat 2011 Salı

stres küpü..

haftaya gireceğim iki sınavın hazırlıklarına, evdeki inşaat ve bu inşaat yüzünden streste zirve yapan bir anne ve baba eklenince, dolayısıyla evdeki gerginlik tavan yapınca, bir de üstüne her ay ki rutin hassas dönem eklenince stres küpü olmamak işten değil.. taşınan ablaya yardım edememeyi ve yeni doğan bebeği sevememeyi de listeye ekledik mi küpü doldurmakla kalmıyor rahatlıkla taşırabiliyoruz da..

çok çekilmezim bu ara.. kendime sabır, etrafımdakilere anlayış diliyorum..

18 Şubat 2011 Cuma

bir güzel haber.. bir mim.. ve bir ödül..

öncelikle güzel mi güzel bir haberi not düşmek istiyorum buraya.. 13 Şubat gecesi saat 23:02 de 9. yeğenim de yolculuğunu tamamlayıp, aramıza katıldı çok şükür :) Hafsa Selin'imiz, güzel kızımız 6 yıldır bebek sevemeyen bizleri çooook mutlu etti :)))) bir mucizeyi daha yakından izlemek nasip olmuşken, Rabbimden; onun, insanlığa, ümmete, vatanına, milletine ve ailesine faydalı, hayırlı bir insan olmasını diliyorum.. ahlakı güzel, bahtı açık olsun inşaallah :)

bir de şimdiye kadar blog camiasında benim isteğim doğrultusunda dillendirmediğimiz birşeyi bu vesileyle belirtmek istiyorum :) sevgili coskunsel'im, bizim biricik gelinimiz ve hafsa selin'in annesi oluyor.. yani biz de gelin görümce blogculardanız :) kendisi gerçekten çok iyi bir anne ve taha bilal'den sonra hafsa selin de emin ellerde inşaallah :))

gelelim günlerdir bekleyen mim'ime.. sevgili deep sağolsun beni mimlemiş :) konu bloglarda bu ara sıkça rastladığmız üzere çizgi kahramanları.. soru hangisinin yerinde olmak istedimiz aslında.. ama benim bu konuda çok net bir ayrımım olmadığından bende iz bırakanları paylaşmak istiyorum sadece ;)

Huckelberry Finn.. bu yetim çocuğun arkadaşı Jimm'le birlikte yaptığı, basit bir sal üzerindeki mississipi yolculuğunu çok severek izliyordum.. hele o somun ekmekleri yok mu.. onlar ısırdıkça, o ekmekten nasıl da canım çekiyordu Allah'ım :)

ah şirinler.. ne çok seviyordum bu ufak mavi yaratıkları.. mantar gördüğüm yerde az aramadım onları.. küçük yaşta kuran okumayı öğrenen ben, yasin suresini dört defa okuduğunda dileklerin kabul olduğunu duyunca, ne yaptım dersiniz? evet aynen öyle yaptım, okuyup Allah'tan bana bir şirin göndermesini diledim ;))


ve tabii ki şeker kız candy :)) izlerken sanki ben de yaşardım olanları, öyle kaptırırdım ki kendimi :)) ertesi gün arkadaşımla gündemimizin büyük bir kısmını da bu şeker kız  oluştururdu :)) son bölümünden sonra nasıl da üzülmüştüm, sanki bir sonuca bağlanmadan bitmişti.. çok şey de konuşulmuştu ardından.. yok aslında daha bölümleri varmış da kanal d almamış falan filan, o yüzden öyle bitmiş.. hala da bilmiyorum gerçekten de devamı var mı.. bilenler varsa beni aydınlatsın bir zahmet :)


bunların dışında lucky luke, taş devri, jetgiller, tom ve jerry -ki bu sonuncuyu hala gördüğümde izlerim :)-, arı maya, sailor moon'u çok izlerdim.. eminim çok sevdiğim ve unuttuğum başka çizgi filmler de vardır, ama işte yaşlılık sağ olsun ancak bu kadarını hatırlayabildim ;))

gelelim aldığım ilk ödüle.. sevgili deep beni 'gülümsek' ödülüne layık görmüş :)


kendisine tekrardan çok teşekkür ediyorum ve ben de, beni gülümseten blog arkadaşlarıma bu ödülü göndermek istiyorum :) 




evet görmemişin bir ödülü olmuş, dağıt dağıt bitirememiş :)) ama hepiniz özenle seçildiniz haberiniz ola :) bazılarınızın yazıları gerçekten beni çok gülümsetiyor, bazılarınız da aslında daha çok düşündürüyorsunuz.. ama düşündürenlerin de varlıkları beni gülümsetmeye yetiyor :) bu yüzden yüzümdeki tebessüm için size teşekkür ediyor, iyi ki varsınız, iyi ki tanımışım sizleri diyorum :)

cumanızın mübarek olması dileğiyle,
hoşçakalın..
 

15 Şubat 2011 Salı

ölmeden önce okunması gereken..

hiç şüphesiz her bir satırı bu tanımlamayı ziyadesiyle hakediyor.. hatta bu tanımlamanın karşılığını hakkıyla verebilen tek kitap o.. ama o kitapta öyle bir ayet var ki, işte onu hiç duymamış olmak, tahayyül edebildiğim en büyük talihsizliklerin başında geliyor.. bu ayeti okumadan, bilmeden ve de içselleşitirmeden hiç kimsenin;  Efendimiz'i, yüzyıllar önce bu gece dünyayı ve bizleri şereflendiren Rahmet Peygamberi'ni tanıyabileceğini, anlayabileceğini zannetmiyorum..

Tevbe, 128

Size kendi aranızdan öyle bir Peygamber geldi ki zahmete uğramanız ona ağır gelir.Kalbi üstünüze titrer, müminlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir.  

(Suat Yıldırım Meali)

GERÇEK ŞU Kİ, [ey insanlar,] size kendi içinizden bir Elçi gelmiştir:  sizin [öte dünyada] çekmek zorunda kalabileceğiniz sıkıntıdan ötürü kendini [zihnen] büyük bir yük altında hisseden; size çok düşkün [ve] müminlere karşı şefkat ve merhametle dolu bir Elçi...

(Muhammed Esed Meali)


nasıl bir sıcaklık bu ayetten yansıyan.. nasıl bir şefkat, nasıl bir merhamet.. ve nasıl bir kayıptır bu yakınlığa kayıtsız kalmak?

bu şefkati, bu yakınlığı en derinde hissedebileceğimiz bir gece olması dileğiyle,

Efendimiz'in doğum günü, Mevlid Kandilimiz mübarek olsun..

10 Şubat 2011 Perşembe

hesap-kitap..

herseyin yolunda gitmesi ne kadar güzel birseymis Allah'im.. sana sonsuz sükürler olsun :)

Diplom (lisans+master)'dan Bachelor (lisans)'a gecisim gerceklesti.. bu da diplomami -cok büyük bir aksilik olmazsa sayet- 2011 yilinda alacagim anlamina geliyor.. dersler ve tezim temmuzda bitecek insaallah, akabinde 6 haftalik bir staj yapmam gerekecek..

Bachelor'da yapmam gereken akla zarar bir dersi, daha da zarar ziyan bir hale getiren bir profesörden dinleme ve gecme zorunlulugum kalmadi.. baska bir dersi onun yerine saydirabildim :)) bunun icin oruc, fakir sevindirme gibi seyler adamistim, onlar halledilecek ;) bir de  bundan sevgili nisanlima bahsedince "sen asil bu fakiri sevindir" demesin mi.. e artik ona da birseyler düsünücez :))

okul vakitlice bitince Nisan 2012'de olmasini planladigimiz dügünümüze kadar hazirliklar icin epey bir vakit kaliyor ki, bu büyük rahatlik icin ne kadar sevinsem az..

bir dee, iki fotograf workshop'una kayit oldum, bu sefer yeterince hizliydim ve yedege düsmeden, asil olarak kabul edildim :) merakla bekliyorum bakalim, neler ögrenicez?

hamdetmeye ömrümün yetmeyecegi lütuflari, anlatmaya gücüm yetecek gibi degil.. hersey icin binlerce kez, milyonarca kez, sonsuzluk kadar sükürler olsun O'na..

3 Şubat 2011 Perşembe

'ben bükçe konuşmuyorum' diyen bir kadın var mı acaba ?



'kadin dili' hikayesini muhtemelen okuyanlarınız vardir, bir dönem mail olarak epey iletilmişti.. ben de o zaman okumustum ilk olarak zaten..  daha sonradan da bu videoyu görmüstüm.. daha daha sonra da o hikayenin sema maraşlı'nın 'eşimle tanışmayı unutmuşuz' isimli kitabından oldugunu ögrenmis ve sama marasli'nin evlilikle ilgili kitaplariyla da  böyle tanismistim..



hikayeyi ister dinleyin ister netten bulup okuyun, ama lütfen bana sorumun cevabini verin :)) 'ben hic bükce konusmam' diyeniniz var mi merak ediyorum :)

muhabbet ile..


2 Şubat 2011 Çarşamba

bunu söyleyen cocuk en fazla 10 yasında..

“Sizin adınız size aşık olan birinin ağzından daha değişik çıkar, o size adınızı söylediği zaman "benim ne güzel adım var" diye düşünürsünüz...”

ne kadar masum, ne kadar doğal ve ne kadar da haklı..

31 Ocak 2011 Pazartesi

sitem etme komsuna, sen de yaparsın baskasına..

sevgili okurlarım, sadece okumakla kalmayıp yorum yazanlarım,

kendi adıma zul gördüğüm bir muameleyi sizlere uyguluyormuşum da haberim yokmuş meğer.. yorum gönderirken ki kelime doğrulama olayı bana oldum olası çok eziyetli geliyor.. bugün blog'umun ayarlarıyla oynarken farkettim ki kelime doğrulama bende de açıkmış.. ben kendim yazarken doğrulamak zorunda olmadığım için farketmemişim.. bunca zamandır verdiğim rahatsızlık için özür diler, sizlere zahmetsiz gönderimler dilerim :)

30 Ocak 2011 Pazar

Muhabbet Olsun - Sema Maraşlı


eveeet.. çoktandır okuduğum kitaplarla ilgili yazamıyordum.. nihayet fırsatını bulabildim ve son bitiridiğim kitapla ilgili görüşlerimi yazabiliyorum..

nişanlı bir kız olarak evlilikle ilgili okumalara devam :) 'Muhabbet Olsun' Sema Maraşlı'nın daha çok evli çiftlerin sorunlarına yönelik bir kitabı.. ama sanırım benim yaptığım gibi henüz evlenmeden ve sorunlar oluşmadan okumak da faydalı :)

kitap efsane aşıklar 'Ferhat ile Şirin' in evliliklerinde yaşadıkları sorunlardan dolayı Sema Maraşlı'ya danışmalarıyla başlıyor.. fikrimce tarihe mal olmuş aşıkları böyle yansıtmak biraz acımasızca, ama sanırım Sema Maraşlı böyle yaparak en büyük aşkların bile bu tarz sorunlarla karşılaşabileceğini vurgulamak istiyor.. 

sonrasında yazar 'Muhabbete hizmet gerek' diyerek, muhabbet için her iki tarafın da adım atması gerektiğini söylüyor.. en önemli nokta ise şu: herkes kendi adımlarından sorumlu, karşı tarafın adımları takip edilmeyecek, çünkü bu, beklentikerin oluşmasına neden olur ve adımlar sonuçsuz kalabilir.. yazar her hafta bir adım olmak üzere, önce Şirin'in atacağı 25 adımı, sonra da Ferhat'ın 15 adımını onlarla konuşarak, sohbet havasında bizlere tanıtıyor.. adımların kimi hemen uygulanabilecekken kimisi uzun vadede ancak hayata geçirilebilecek şeyler..

ben kimi zaman yazdıklarını kabullenmekte zorlandım, bazı yorumlarını ilk etapta üstünkörü ve sığ buldum.. ama  biraz düşünüp, etrafımdaki evlilikleri incelediğimde, söylediklerinde genel itibariyle haklı olduğunu kabullenmek zorunda kaldım.. 

yazar, evlilik konusunda sağlam gözlemleri olan ve bu konuda çok dert dinleyen biri olduğundan pratik değeri azımsanmayacak bir kitap çıkarmış ortaya.. ama şunu da unutmamak lazım ki her çiftin ilişkisi biriciktir.. böyle kitaplar farklı bakış açıları kazandırmakta ve karşı tarafı anlamakta ne kadar yardımcı olsa da her tavsiye bizim ilişkimizde işe yarayacak diye birşey yok.. ayrıca tavsiyeleri 'taktik' e dönüştürüp ilişkideki samimiyeti zedelememeye de dikkat etmek lazım diye düşünüyorum..

ve kitaptan bir kaç alıntı:

'Sevmeyi bilen kendi hoşuna gittiği gibi değil, sevdiğinin hoşuna gittiği gibi sevebilendir. Sevmek, sevdiğimiz için içimizden gelmeyen şeyi yapabilmektir'

'Erkekler hatalarını itiraf etmeyi ve özür dilemeyi bir güç kaybı ve zayıflık gibi algıladıkaları için özür dilemekten ve hatalarını kabul etmekten kaçınıyorlar. Oysa erkek, hatasını kabul ettiğinde karısının gözünde yücelir. Kadın için bu sevgi itirafıdır.'

'Düşünmek sevgi demektir.'

'Bence evlilerin evlilik yıldönümü, doğum günü gibi özel günlerinden daha önemlisi özel zamanlarıdır. Bir karı kocanın en özel zamanı günde iki kezdir. Ayrılma ve kavuşma anları. Sabah ve akşam. Bu vakitlerde gösterilecek güleryüz çok önemlidir.'

çok basit ve akıcı bir dille yazılmış, her bölümde fıkra ve nüktelerle desteklenmiş bu kitap çok çabuk okunuyor.. bu tarz kitapları okumayı seviyorsanız tavsiyemdir efendim ;)

muhabbet ile..