30 Haziran 2011 Perşembe

10.. 10.. 10.. :)

dün gece onuncu yeğenim de aramıza katıldı :))
bir nefes daha alındı ve bir hayat daha başladı yeryüzünde..
eğer çok büyük bir sürpriz olmazsa, bundan böyle yeğen kadrom da tamamlanmış oldu :) Arda'mıza, Allah'tan hayırlı ve insanlığa faydalı bir ömür diliyorum.. kim bilir ne güzellikler katacak hayatımıza :) hoş geldi, safalar getirdi :))

29 Haziran 2011 Çarşamba

veda..



dün onu ugurladim ve trenin ardindan öylece bakakaldim.. artik burda yok.. artik marburg onsuz.. tanistigimiz ve üc bucuk yilimizi geciridigimiz sehir bundan böyle eksik..  ayaklarim bundan böyle geri geri gidecek buraya gelirken, cünkü ucunda günümü aydinlatacak kisi burda yok..

bir dönem kapandi artik bizim icin.. marburg defteri dürüldü.. artik bize özlem düstü.. okul bitene kadar ve okul bittikten sonra  ben sadece is icin gelip geri dönücem.. arada dostlarla bulusuruz elbet ama, cok yakinda onlar da dagilacak.. hayat her birimizin rotasini yavas yavas belirginlestirmekte, her birimiz baska diyarlara adim adim sürüklenmekteyiz..

hayat böyle.. gidenler.. kalanlar.. vedalar.. kucaklasmalar..
her birinde Rabbim elimizi birakmasin, bizim yeise düsmemize izin vermesin..
mutlulugu da, hasreti de hakkiyla yasamayi nasip etsin..
ve önümüzdeki 10 ayin cabucak gecip gidivermesini nasip etsin..

amin..

28 Haziran 2011 Salı

mim!

soru şu:

Bir gün biri çıktı karşınıza farz edin. Ve “Hadi bana en çok sevdiğin kişiyi/şeyi ne kadar sevdiğini söyle” dedi ve ekledi “Çok’u cevap olarak kabul etmiyorum”. 
 
cevabım şu ki,

en sevdiğim kişiye olan sevgimin 'ne kadar'ını anlatmaya kalkarsam eğer, -ki şu an boyutlarını düşündükçe çok zor tutuyorum kendimi bunu yapmamak için :)- burdan O'na upuzuuuun bir aşk mektubu çıkar ki, o mektupta söyleneceklerin, en göze gelmemiş haliyle ikimizin arasında kalması çok daha iyi olur..

bilmiyorum şimdi ben bu mimi cevaplamış mı oldum, cevaplamamış mı :) ne dersin sakar'ım?

19 Haziran 2011 Pazar

bu da kıskanmanın faydaları..

geçen perşembe öyle bir şey yaşadım ki, eve varana kadar pek tuhaf bir halde sırıtıyor idim :) ne mi oldu? şimdi şöyle anlatayım: pek değerli welliron çarşamba gecesi sayfasında kitap okumamanın faydaları diye bir yazı yazmış.. şahsen çok beğendim, velakin fena halde de kıskandım, hatta bunu gizlemeyip yorumumda da paylaştım.. welliron yazısında camide 1€'ya satılan kitaplardan bahsetmişti.. kitaplar da öyle alelade kitaplar değil hani.. ali bulaç, ismet özel, imam gazali peyami safa vs. ve aldığı yedi kitaba sadece 7€ vermiş.. şimdi en az 30€'yu gözden çıkarması gereken kitapları bu kadar ucuza kapattığını gören ben ne yapsın? elbette kıskanır.. ama nasıl kıskanmaksa artık, Rabbim merhamet etmiş olacak ki, ertesi gün hiç aklımda yokken bizim buralardaki camiye yolum düşünce, kendimi, elimde 7€ verdiğim 7 kitapla eve giderken buldum ;) 1€'ya kitaplar, hem de camiden, hem de tam yedi tane.. tevafuğun bu kadarı!

bir de bakalım neler almışım, daha doğrusu neler kapışmışım, çünkü o halimi karşılayan tek kelime bu sanırım :)


1. Safahat - Mehmet Akif Ersoy
2. Bilinç ve Eşekleştirilme - Ali Şeriati
3.İslam Toplumuna Doğru - Seyyid Kutub
4. Seyyid Kutub Külliyatı - Risalet ve Peygamberlerin Mücadelesi
5. İnsanın Özgürlük Arayışı - Ali Bulaç
6. İslamiyette İtikadî Mezheplerin Doğuşu - Yaşar Kutluay
7. Dost Kazanmak ve İnsanları Etkileme Sanatı - Dale Carnegie

bu sonuncusunu da  kitaplarım arasındaki çirkin ördek ilan ettim :) zira o tarz kitapları okumayı hiç sevmiyorum aslında.. ancak kitapları inceleyerek almaktan ziyade alelacele kapıştığımdan girivermiş aldıklarımın arasına.. sadece yazarın ismini okumuş ve onu da başka bir yazarla karıştırmış olduğumdan oldu sanırım.. neyse yine de bu kitaba bir şans verir miyim görücez ilerleyen zamanlarda..




 sanırım alabileceğim daha da kitap vardı, fakat beni eniştem almaya geldiğinden daha fazla karıştıramadım.. yarın filan uğrayıp batan geminin mallarından biraz daha istifade etmek lazım:)

muhabbet ile..

not: aşağıdaki eseri tanıyan yok demek :(

15 Haziran 2011 Çarşamba

var mı bir bilen?


dört yıl önce videonun kaydedildiği programda canlı dinlemiştim bu parçayı.. ondan beri de  -kötü ses kalitesine rağmen- açar, ara ara dinlerim :)

dinlerken türkiyedeyim, istanbul sokaklarında.. rengarenk pazarlar, çarşılar.. kocaman gülümseyen insanlar.. mutlu bir telaş ve daha neler.. ben benden uzakta neşeleniyorum bu eserde :)

ah bir de parçanın ismini bilsem, daha kaliteli bir versiyonunu bulabilsem.. çok çok güzel olacak :)

not: kayıt bu şekilde diğer blogumda yer almakta, ancak onun fazla geleni gideni olmadığından bu eserin ismini bulma ihtimalim düşüyor.. belki buradan bir bilen olur diye, burada da paylaşmak istedim ;)


dejawu'ye not: maalesef youtube'dan indiremedim :( belki 'bir bilen'e sorduğumda..

12 Haziran 2011 Pazar

kabus..

bu gece rüyamda düğünümden bir gün öncesini gördüm.. saat akşamın yedisi ve ben daha gelin ayakkabımı almamışım.. alelacele hazırlanıp ayakkabı almaya giderken aynaya gözüm ilişiyor ve düğüne kadar vermek istediğim kiloları veremediğimi görüyorum.. gelinliğin bana hiç yakışmayacağını düşünüp hatta düşünmekle kalmayıp kendi kendime söylenip,  fena halde iç geçiriyorum.. Allah'ım bu bir kabus değil de nedir :((

sanırım rüyamı epeyce ciddiye almam lazım.. çünkü düğüne 10 ay var ama, ortada düğün hazırlığı adına hiç birşey yok.. kilolarımsa aynen olduğu gibi durmakta.. Allah'ım kabus, kabus olarak kalsın ve lütfen ama lütfen gerçek olmasın..

9 Haziran 2011 Perşembe

cherryblossom ve kitaplığı


iki darbe arasında kitap yorumum kitaplığımda..

artık kitaplar, filmler, melodiler ve şiirler hakkında düşüncelerim o sayfada yer alıyor.. sizi de beklerim dostlar :)

muhabbet ile..

8 Haziran 2011 Çarşamba

huzur..

an itibariyle ruhum öyle sıkılmış bir halde ki, güzel şeyler hatırlayıp ferahlama ihtiyacındayım.. çok uzağa değil bir hafta öncesine gidiyorum.. kocaman bir günü sevgili nişanlımla birlikte geçirdiğimiz güne.. kahvaltıya buluşup tüm günü huzurla geçirdiğimiz tatil gününe..

bütün gün sadece ye, iç dolaş olmuyor tabii.. güzel bir parka oturup yeşillikler içinde risale okuyalım istemiştik.. güzel fikir.. ancak etrafta yeşil alan çok olmasına rağmen, sıcak havalardan dolayı 'gözümüze haram değmeden' bu fikri gerçekleştirebileceğimiz bir park bulmak neredeyse imkansız.. bildiğimiz bütün parkları düşünüp, çaresiz hepsinde aynı manzarayı bulacağımıza karar verirken, 'atlayalım trene, gidelim şu Treysa'ya, belki birşeyler buluruz' dedik..

yol boyunca lem'alar 'ı okuduk ve geldik Treysa'ya.. epeyce ufak bir yermiş burası.. tren istasyonundan çıkıp, ayaklarımızın götürdüğü yere doğru gittik..  sakin sokaklar, arnavut kaldırımlar.. derken birdenbire kendimizi yemyeşil ve de bomboş bir parkın içinde buluverdik :) sanki bizim için tahsis edilmiş gibiydi, öyle huzur vericiydi ki anlatamam.. tam da bir tane bankı vardı.. Marburg'da aradığımızı Treysa'da bulmuştuk, çocukların neşesi neydi ki bizimkinin yanında :) bankımıza oturup kaldığımız yerden devam ettik..  okuduklarımız öyle etkileyiciydi ki, adı gibi, her bir satırı ışık saçan bir parıltı adeta..

Hz.Eyyub'un duasını yazıyor ve diyor ki : 'Hz.Eyyub'un (a.s) zahiri yara hastalıklarının mukabili, bizim batıni ve ruhi ve kalbi hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hz.Eyyub'dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.'

SübhanAllah.. bu ne müthiş bir tespittir.. bu ne vurucu bir ifadedir.. insan kendi ruhuna bu gözle bakıp, tüm hastalıklarının göze görünme ihtimalini düşündüğü zaman ve bu hastalıkların hayat-ı ebediyesini ne denli etkilediğinin farkına vardığı an korku içinde ürpermemesi elde değil..

işte bu yüzden, Hz. Eyyub'un  'Rabbim bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin' duasını yapmaya ziyadesiyle muhtacız..
 hatta üstadın o güzide üslubuyla: 'O münacat-ı Eyyubiyeye, o hazretten bin defa daha ziyade muhtacız.'

o güzel günden en büyük kazancım bu dua ve bu bakış açısı oldu.. Merhametlilerin en Merhametlisi duamızı kabul buyurur inşaallah..

tren saati yaklaşıp kalktığımızda artık park bizim parkımızdı, bank da bizim bankımız :) bundan sonra dışarda birşeyler okumak istediğimizde trene atlayıp doğruca parkımıza gelicez inşaallah.. 

muhabbet ile..

not: Marburg, üniversiteyi okuduğumuz şehir, Treysa da yakınlarda ufak bir şehir. o gün Treysa'ya ilk gidişimizdi, ancak son olmayacak inşaallah ;)

5 Haziran 2011 Pazar

aşk..

5 saatlik uyku ve 8 saatlik iş sonrasında bile, evdeki yumuşacık yastığı değil, O'nun yanındaki kütüphane masasını tercih etmektir ;)