31 Ekim 2010 Pazar

halloween vs. bizim bayramlar..

halloween, yani cadılar bayramı son senelerde popülaritesi gittikçe artan ve eğlence amaçlı kutlanan bir bayram.. sembolü şeytani suratlı bir kabak.. sembolünden de anlaşılacağı üzere korku teması işleniyor ve ürkütücü şakalar yapılıyor.. tabi bu bayramı en cazip kılan unsurlardan biri de şüphesiz kostüm giymek..



aslında halloween dini bir bayram değil ve hatta dindar hritiyanların kutlanmasına karşı olduğu bir bayram.. yine de bu başlığı atmamın sebebi ise halloweende de  çocukların tıpkı bizim bayramlarımızda olduğu gibi kapı kapı gezip şeker vb. şeyler toplaması..



ama bir farkla -ki işte burda farkımızı gerçekten ortaya koyuyoruz-.. eğer onlara ikram edecek şeyleriniz yoksa bunun cezasını çekmek durumundasınız.. çocukların sizler için hazırlamış oldukları kötü bir sürprize hiç de şaşırmamanız gerekir.. bu cama yumurta atmak, ayakkabı saklamak gibi bir şekilde olabilir.. sadece ikramda bulunumamak değil kapıyı açmamış olmak da benzer bir cezaya layık görülüyor..

aslında bir fark daha var.. onu da şu örnekle açıklayım: bu yaz türkiye'den gelen yeğenlerimle birlikte tv izliyoruz.. küçüklerden dolayı almanca çizgi film açık.. filmin konusu halloween ve çocuklar kapı kapı geziyor.. her kapı açıldığında çocuklar direk 'süßes oder saures' diyorlar.. bu o kadar çok tekrarlandı ki bizim türkiyeli yeğenlerin ne anladığını merak ettim.. 'süßes oder saures' ın ne oldugunu anladınız mı diye sordum.. verdikleri cevap 'bayramınız mübarek olsun gibi birşey heralde' :)) çok gülmüştüm.. işte buyuz biz dedim.. herkesi de kendimiz gibi zannediyoruz.. sonra da ekledim: 'şekerli ya da ekşi bir şey' demek o.. yani kapı açılır açılmaz çocuklar ne istediklerini söylüyorlar, selam sabah yok :) bi de istediklerini veremezsen ne ala :)) 

bi de düşünün bizim bayramları bizim çocukları.. kapıyı açtığınızda mahcup bir tebessümle bayramımızı tebrik etmeler.. ne verirsek memnun kalmalar.. hoş çıktıklarında sayıp paralarını filan yarıştırıyorlar ama en azından bizlere karşı saygılılar :))

benimki de iş canım ne idüğü belirsiz, dini olmayan bir bayramı,  bizim köklü ve nezih bayramlarımızla kıyaslıyorum.. ama çocukların gezip şeker toplaması olayı aynı olunca aradaki farkı çok manidar buldum.. sırf eğlence olsun diye çocuklara öğretilen edepsizliğe ve saygısızlığa üzüldüm..


not: fotoğraflar geçen yıl gittiğimiz europapark eğlence parkından.. halloween zamanı olduğundan her yer kabak ve korku temalıydı.. 

bu aralar..

..sevinçliyim.. annemlerin türkiyeden gelmesiyle 2 ay süren yalnızlığım nihayet sona erdi.. artık televizyon evde ses olsun diye değil, babam izlediği için açılıyor.. korkudan dokunamayıp, uzaklaştıramadığım örümceklere dışarının yolu görünüyor.. kahvaltı ve yemek faslı birliktelikten dolayı daha bir zevkli ve bereketli oluyor.. kısacası hayat benim için yeniden normale dönmüş bulunuyor :))

..işsizim.. üniversitenin bütçe yetersizliğinden dolayı iş anlaşmam uzatılamadı ve dolayısıyla benim için de kısa olmasını ümit ettiğim bir bütçe yetersizliği dönemi başlamış oldu.. Rabbim inşaallah hayırlı kapılar açar..

..şaşkınım.. bu aralar çeşitli nedenlerden dolayı hep şaşkınım nedense :) bu seferkinin sebebi ise kitapkolik.net'ten aldığım, sitelerinde kitap değerlendirmesi yazma teklifi.. asla becerebildiğimi düşündüğüm birşey değildi.. tamamen kendim için ve aynı kitabı okuyanlar varsa görüş alışverişi olur düşüncesiyle yazıyordum.. beğenilmesine hayli şaşırdım ve sevindim ama sonuç ne olur şu an için bilmiyorum.. hayırlısı olsun inşaallah..

..okuyorum.. elimde şu an için serdar özkan'ın 'kayıp gül' romanı var.. merak ettiğim ve hakkında çok fazla olumsuz sayılabilecek yorum okuduğum bir kitaptı.. şimdilik iyi gidiyor aslında.. bakalım bittiğinde ne düşüneceğim..

..içiyorum.. fena halde elma çayına dadanmış durumdayım.. günde 2-3 duble bardak içmeden gün geçmiyor.. inanılmaz lezzetli.. şimdiye kadar içmediyseniz mutlaka deneyin derim..

bende durumlar böyle işte bu aralar, şimdiyse ben kaçar :)

29 Ekim 2010 Cuma

İslam'da Evlilik ve Aile Hayatı - İmam Gazali

elimdeki bu kitabı okuyup bitireli epeyce bir süre oldu ama hakkında yazmaya ancak fırsat bulabiliyorum..

herşeyden önce şaşkınım.. çünkü ben imam-hatip lisesi mezunuyum, ve aslına bakarsanız şimdiye kadar hayatmın her döneminde dini mevzularla içiçe oldum.. buna rağmen kitabı okurken, İmam Gazali gibi büyük bir İslam aliminin yazdığı bu eserin kimi kısımlarına o kadar yabancı hissettim ki kendimi, sorgulamak zorunda kaldım birçok şeyi..

evliliğe fazilet ve ibadet penceresinden bakan zatlar, ölüm döşeğinde dahi olsa rablerinin huzuruna nikahsız gitmemek için nikahlanmak isteyecek olan Allah dostları ve daha bir kaç şey.. aklım almıyor.. kendime bakıyorum, onlara bakıyorum.. dağlar ne ki arada evrenler kadar fark var neredeyse..

algımız, bakış açımız ne kadar da değişmiş diye düşünüyorum.. tamam alim zatlar gibi yaşayamayız elbette, ama yaptıklarını duyunca garip de gelmemeli insana.. takdir ve hayranlık hisleriyle bakabilmeli, şaşırmamalıyız.. ama belki de sadece bende böyle olmuştur.. belki sadece benim bakış açımda bir zayıflık var.. belki başka okuyucular hiç şaşırmamıştır okurken.. bilmiyorum..

kitabı yine de tavsiye ediyorum tabii ki.. ama tek başına yeterli bilgi vermiyor.. daha güncel ve daha geniş kapsamlı kitapları da okumak lazım.. ben de tavsiyelere açığım bu konuda.. önerilerinizi okumaktan memnuniyet duyarım.. 

muhabbet ile efendim..

27 Ekim 2010 Çarşamba

az kelime, bol fotoğraf..

bir önceki post'a inat kısa yazıp, bol fotoğraf ekleyeceğim bu sefer :) 
fotoğraflar pazar günü nişanlımla birlikte yaptığımız botanik park yürüyüşünden.. normalde o gün almanya'nın en güzel şehirlerinde biri olduğu söylenen Heidelberg'e gidecektik.. ama hava durumuna bakınca, gitmenin pek de iyi bir fikir olmadığına karar verip, Marburg'un botanik parkında sonbahar çekimleri yapalım dedik.. tabii kendi çapımızda, acemice :))




 makinayı paylaşamadık bir türlü, bir onun elindeydi bir benim.. dışardan nasıl görünüyorduk kimbilir :))





ne güzellikler vardı, bizim yansıtmaya güç yetiremediğimiz.. ve belki de keşfedemediğimiz.. sayfamın sağındaki ayet geldi sık sık aklıma.. hepsi O'nun yüceliğini yankılıyor ve biz anlayamıyor, kavrayamıyoruz..




bir çok önemli şey yaşadığımız bu parkta bu kez farklı dolaştık..oturduğumuz bankların eksikliğini hissettik..  anılarmıza anı ekledik..



 dolaşıp fotoğraf çektikten sonra bir yerlerde karnımızı doyurduk..  çayımızı afiyetle yudumlarken de  çektiklerimizi inceledik.. her fotoğrafa kusur bulduk.. çekmeyi değil belki ama eleştiriyi iyi yaptık  :))



şimdi düşünüyorum da, harika bir gündü ve ben nimetler içinde yüzüyorum.. Rabbimin bana yaşattığı bunca güzelliğin hakkını nasıl ödeyebilirim?  hep diyorum zaten yaşadığım bu mutluluğun hakkını ödemeye, ömrüm     şükrüm olsa yetmez.. 

o yüzden ömrüm kadar değil, sonsuzluk kadar şükürler olsun O'na..

23 Ekim 2010 Cumartesi

hediyeler.. hediyeler.. hediyeler..

 bu hafta hediyelerle epey bir içli dışlı olduğumdan biraz bu büyük zevkimden bahsetmek istedim..  dostlukları pekiştiren, yeni dostlukların köprülerini atan yaşanası bir güzellik hediyeleşmek.. alması ayrı bir sevinç, vermesi ise apayrı bir heyecan benim için.. haftanın ilk günü doğum günüm vesilesiyle ben hediyelendim.. sağolsunlar beni düşünenler :) çarşamba günü de ablamın doğum günü olduğundan ben ona hediye aldım ve birbirinden güzel hediyelerini açarken yanında oldum..

hediye aldığında çok mutlu olmak klasik bir şey olsa gerek, farklı bir şey hisseden bir kişinin var olduğunu zannetmiyorum :) birilerine birşeyler hediye etmeyi de herkes sever genelde.. ama onun bir önceki adımı var ki, onu işkence olarak algılayan çok insan var: hediyeyi seçip beğenmek..  işte bu bir çok insana eziyetli gelen, ve hediye almak yerine para vermeye yönlendiren hediyeyi beğenme kısmı, benim için apayrı bir zevk.. alış veriş yapmayı zaten  çok seviyorum.. hele bir de o alış verişi bir başkasını mutlu etmek için yapınca daha  da motive oluyorum:)) ürünlerin birini alıp diğerini bırakmak.. 'acaba hangisini daha çok beğenir?' diye kararsız kalmak.. düşünmek taşınmak.. sahibini kullanırken hayal etmek.. yanımda biri varsa fikrini almak.. ve nihayet karar vermek.. bazen de görür görmez 'işte bu' deyip almak.. 

tabii bir de sonra hediyeyi güzelce paketleme kısmı var ki o hepten keyif verici bir olay.. burda itiraf etmeliyim ki paketleme konusunda nişanlımdan çok şey öğrendim, gerçi o hala kendisi dururken bana pek paketlettirmiyor ama ben onsuz paketlediğim zamanlarda kendimi epey ilerlettim :)

bu aşamadan sonrası da artık hediye sahibinin yüzündeki sevinçli hali izlemek ve onun mutluluğu ile mutlu olmak oluyor :)) 

hem hediyenin özel bir günü de yoktur benim için.. tamamen sıradan günlerde hediye  vermeyi de çok severim.. aklıma gelmişken bununla ilgili hiç unutmak istemediğim iki anımı da yazayım buraya.. 

birincisi çok eskilerden.. üniversiteye hazırlık için dersaneye gittiğim yıllarda bir arkadaşımla kitapçıya girmiştik.. bana kendisine kitap almak istediğini söyleyip, ne önerdiğimi sormuştu.. ben de -okumadığım halde- şeker portakalı hakkında çok olumlu şeyler duyduğumu, onu alabileceğini söylemiştim.. o da tavsiyeme uymuş ve o kitabı almıştı.. sonra ben kitapçıdan çıkmış ilerliyordum ki baktım yanımda yok.. olduğum yerde biraz beklemiştim sonra ne göreyim o elinde bir hediye paketiyle çıkıp gelmiş.. gülümseyerek bana uzatmıştı.. o kadar afallamıştım ki.. 'nerden çıktı bu?' demişim şaşkın şaşkın.. o da asla unutamayacağım içten bir tebessümle bakıp 'içimden geldi' demişti..hayatımdaki en özel anlardan biriydi gerçekten ve  tevafuk hediye ettiği kitap da benim en sevdiğim kitap oldu..

ikincisi de yakın geçmişten.. günlerden sıradan bir gün yine.. bu sefer hediyeyi alan benim, aldığım kişi de nişanlım :) internetten kendisi için bir parfüm ısmarlamıştım.. parfümün geldiği gün evde hediye kağıdı filan yoktu.. ben de çarşıdan alır bir yerde paketler veririm diye yanıma öylece aldım.. girdiğim bir mağazadan hediye paketi ve kurdela için kağıttan ip aldım.. mağazanın hediye paketleme kısmında paketleyip nişanlımın yanına gittim.. yanına gidiyorum ama hediye kağıdı rulolarını bilirsiniz, gizlemek pek mümkün olmuyor.. direk gözüne çarpacak ve 'bu ne?' diyecek.. neyse dedim atlatırım bir şekilde.. yanına gidince tahmin ettiğim gibi  direk ruloyu gösterip 'bunu niye aldın?' dedi.. ben de birden, hiç daha önce düşünmediğim halde pişkin pişkin 'hiç' dedim 'bana hediye alırsan bununla paketle diye aldım' .. bakışlarının ne kadar görülmeye değer olduğunu söylememe gerek yok sanırım :)) ciddi miyim değil miyim anlamaya çalışıyor, ne desin bilemiyor.. şimdi hediye siparişi miydi bu diye düşünüyor.. :) peşine de ben 'a, bi de kurdelası için şunu almıştım' deyip kağıt kurdela ipini de çıkardım..  hiç istifimi bozmuyorum, hiç çaktırmıyorum ya çaresiz inanmıştı.. 'iyi' dedi 'güzelmiş.. siyah ve yeşil severim zaten'.. ben de 'a iyi denk gelmiş o zaman' filan diyorum, konuyu uzatıyorum.. biraz sonra da  'ay az daha unutyordum bak ben bir de senin için örnek bir hediye paketi hazırlamıştım' deyip de hediyesini çıkarınca, yüzündeki ifade görülmeye değerdi doğrusu.. fena halde şaşkın ve mutlu.. 'sen var ya' diyor.. sonra gülüyoruz ikimiz de.. o mutlu ben ondan da mutlu :)) 

sonra hediyeleşmek illa ki maddi bir şeyle de olmak zorunda değil.. bir insanın seni düşünerek bir şey için emek harcamasıdır aslolan.. tıpkı bu doğum günümde benim en kadim dostumun, canım kübra'mın türkiye'den bana mail yoluyla bir hediye göndermesi gibi.. lise zamanımızdan çok özel bir yazıyı, arayıp tarayıp bulmuş ve bana yazmış.. yıllar öncesinin kelimelerini okumak.. anıların canlanması.. yüreğime dokunan bir armağandı hakikaten..


 şimdi baktım da ne kadar çok yazmışım :o pat diye olacak ama uzatmadan burda bitirmek en iyisi sanırım.. sonuna kadar okuyan olursa helal olsun :)


muhabbet ile efendim :)

19 Ekim 2010 Salı

ilk mim'im :) top 5..

bloglar'daki mim'ler ilgimi ve dikkatimi hep çekmiştir.. işte gün geldi benim de bir mim'im oldu :) sevgili bir melek geldi top 5 kaydımızı içeren bir istatikle ilgili bir mim yollamış.. teşekkür edip cevaplıyorum..

topu topu 6 kaydı olan blogumdaki ilk beş şu şekilde :)

1. ilk cümleler..
2. Bir Gün - David Nicholls
3. yeni kitaplarım..
4. güzel bir pazar günü..
5. yıldız çiçeği..

ben de bu mim'i

coskunsel
bir güzel çift
 ve ezgilimelodi ' ye yolluyorum..

18 Ekim 2010 Pazartesi

Bir Gün - David Nicholls


'Ah, Tanrım! Korkarım ki umduğumu bulamadım!!!'

kitabı daralmış bir ruh hali içinde bitirip kenara koyduğumda tam da bu cümleyi kurdum işte..

öncelikle, bana yukarıdaki cümleyi kurdurtmaya vesile olan tercüme sağolsun,  türkçe dublajlı amerikan filmelerindeki hiç sevmediğim o sesler ve berbat vurgu ve tonlamaları, sık sık kulağımda çınladı, beni de epey bir bunalttı.. merak ediyorum acaba almancasını okusam almanca dublaj mı çınlardı kulağımda????

kitap reklamında çok abartılmış, bu kadar çok övülünce ister istemez beklentileriniz yükseliyor, ve okuyunca   -ben de olduğu gibi- umduğunuzu bulamayabiliyorsunuz . mesela kitabın kapağında 'enfes bir aşk hikayesi' yazıyor, ama ben kitapta aşk bile göremedim.. başka bir şeydi o, aşk diyemem.. bizim kültürümüzle yetişen hiçbir kimsenin de diyeceğini zannetmiyorum..

çok gerçekçi bir romandı.. hayranlık uyandıracak olağanüstü hiçbir şey yoktu.. karakterleri çok güzel anlatmış, o kadar ki, ileride mutlaka hatırlayacağımı düşünüyorum.. yani gerçek hayatta benzer davranışlar gördüğümde 'aynı Dex' veya 'tıpkı Em' derim muhtemelen..

dikkatimi çeken bir diğer şeyse, yazar duygusallıktan sanki bilerek uzak durmuş.. o kadar çok fırsat vardı ki, duyguları harekete geçirip, okuyucuyu gözyaşına boğacak.. ama o abartılı ve ağdalı bir dilden sanki özellikle kaçmış ve öyle basit anlatmış ki zaman zaman hayret ediyorsunuz..

kitap bir yorumda dediği gibi 'iyi bir sosyal ingiliz romanı', iki kişinin hayatının çevresinde dönen.. çok fazla gerçekçi ve bence iç karatıcı da olan.. enfes bir aşk hikayesi beklemeden, kitaba bu açıdan bakılırsa, hayal kırıklığına uğramadan beğenerek okunabilinir..

muhabbet ile..

15 Ekim 2010 Cuma

önyargı..

bugün berlin'e gidecek olan nişanlımı uğurlamak için yanına gidecektim.. trene binmeden hemen önce yaşadığım bir şeyden dolayı kafam çok meşguldü.. trene bindim ve evlerine giden askerlerden dolayı oldukça dolu olan trende boş bir yer aramadan,  bir bayanın bulunduğu  dörtlüye oturdum.. normalde nezaketen 'oturabilir miyim?' diye sorarım, ama kafam meşgul olduğundan direk oturmuşum.. oturmamla bayanın kalkması bir oldu.. ben şaşkın şaşkın bakakaldım arkasından.. önceki yaşadığım olayın da etkisiyle pardesülü ve eşarplı olduğumdan dolayı kalktığını düşündüm.. neler geçmedi ki aklımdan.. 'sözde çağdaş modern zannediyorlar kendilerini.. aslında bağnazın önde gideni böyle yapanlar.. bu ne tahammülsüzlük, bu nasıl insanlık?' vs.

bunları düşünürken bir yandan da kadının ne yaptığını takip ediyorum.. en arka tarafa gitmiş ve boş bir dörtlü bulup oturmuştu.. ilk andaki sinirimin gitmesiyle sakince düşünmeye başladım.. kadın boş bir dörtlü seçmişti kendine.. 'bana karşı bir tahammülsüzlük değil de, yalnız oturmak istiyor olabilir' dedim kendi kendime.. tren bir sonraki durakta durdu ve yeni yolcular bindi.. birisi de bayanın yanına oturdu.. baktım kadın kalkmadı.. yeniden eski düşünceler hücüm edecek gibi oldu zihnime ki, kadının biraz kalkıp aranan bakışlarını farkettim.. heralde boş bir dörtlü var mı diya bakındı, ama tren doluydu  ve kadın oturduğu yerden kalkmadı..

artık kadının sadece rahat etmek için kalktığına kanaat getirmiştim.. kendimden öyle utandım ki.. zaman zaman onların bize karşı gösterdikleri önyargının bir benzerini de biz bu şekilde gösteriyoruz onlara karşı.. onları yabancı ve müslüman düşmanlığıyla itham ederek.. oysa ki öyle zannettiğimiz durumların en az yarısının başka bir açıklaması oluyor kesinlikle..  o kadar çok oluyor ki böyle şeyler okulda, üniversitede bize karşı yapılan hoşumuza gitmeyen bir davranışı hemen onların 'yabancı düşmanlığı' na bağlıyoruz.. ben bu konularda normalde çok itidalliyim.. yani böyle şikayetlerde bulunan arkadaşları dinlediğimde olayın diğer yüzünü de görüp, ortada bir düşmanlığın olmadığını söyleyebiliyorum.. ama bugün aynı hatayı kendim yaptım ve gerçekten çok kızdım kendime..

bunları düşünürken kadının arka kapının yanında ayakta durduğunu farkettim.. az önce oturduğu yere baktım ki dörtlüye iki kişi daha oturmuş ve rahat etmek isteyen kadın, oturmaktansa yolculğuna ayakta durarak devam etmek istemiş..

sonuç olarak bizim önyargılarımızın, onlarınkinden daha masum veya haklı olduğunu kesinlikle düşünmüyorum..  hatta önyargıya oldukça fazla muhatap olan bizlerin aynı hataya düşmesini çok daha üzücü buluyorum..

12 Ekim 2010 Salı

yıldız çiçeği..





dua, dua.. eller karıncalanmış..
yıldızlar avuçta, gök parçalanmış..
gözyaşı bir tarla hep yoncalanmış..
bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu..
iplik ki incecik örer boşluğu..

nfk

8 Ekim 2010 Cuma

yeni kitaplarım..


yeni kitaplarımın paketini bir heyecanla açalı bir haftayı geçmesine rağmen hala hiçbirini okuyamadım.. sınavlarım bitsin, kitaplara bir dalarsam dersleri aksatırım diye başlamadım önce.. şimdiyse katıldığım eğitim kursu için okumam gereken 'Tarih Şuuru' nu okuduğumdan ertelemek zorundayım.. o bittiği anda soluklarımı 'Bir Gün' isimli kitapta alacağım..

kitap dünyasını kitapyurdu.com'dan takip eden ben, Bir Gün kitabını da onun reklamlarından tanıdım.. tanıtımında çok övücü cümleler kurulunca dikkatimi çekti.. okuyucu yorumlarına da bir göz attım.. beğenenler vardı ama beğenmeyenlerin de sayısı azımsanacak gibi değildi.. kitabın konusu da aşk olunca, okuyup kendim görmek istedim o övgüleri hak edip etmediğini ve siparişime ekledim..

Islam'da Evlilik ve Aile Hayatı ise evlilikle ilgili aldığım ilk kitap.. nişanlı bir kız olarak artık yavaş yavaş öğrenmek lazım galiba :) İmam Gazali bu incecik kitabında kısa kısa tüm önemli şeylere değinmiş.. bi bu kitabı birazcık okudum, daha doğrusu sevgili nişanlımla okuduk.. birbirimize karşı görevlerimizi titizlikle inceledik ve öyle yorumlarda bulunduk ki zaman zaman çok güldük.. çok eğlenceli oluyor tavsiye ederim :)

iki darbe arasında ise gerek yazarından, gerekse gündemdeki olaylardan dolayı merak ettiğim bir kitaptı.. kıtapyurdu.eu' da 1€ a indirimde olmasıyla birlikte toptan bir sipariş vermiş oldum..

kitapları en kısa zamanda okuyup, görüşlerimi bir an evvel yazmak istiyorum :)

muhabbet ile..


5 Ekim 2010 Salı

ilk cümleler...

genç bir insanın ani ölümünü ve düşündürdüklerini yazmak istemiştim ilk olarak.. fırsat bulup yazana kadar üzerinden zaman geldi geçti.. derken, Islam aleminin ayrı ayrı günlerde bayram yapmasının üzüntüsünü paylaşmak istedim bu sayfalardan, o da o hengamede ve akabindeki sınav telaşesinde kayboldu gitti.. daha sonra, çok güzel bir günde yeğenlerle birlikte gittiğimiz bahçemizdeki patates toplama maceramızı fotoğraflarıyla birlikte eklemek istedim.. ama ona da nasip olmadı bu sayfanın siftahını yapmak..

açılışı yapmak ve ilk olmak isteklerimi, arzularımı en güzel ifade edenlerden biri olan aşağıdaki duaya nasip oldu.. kabul olur inşaallah..


ALLAH’ım lütfet ki,
Gittiğimiz her yere barış götürebilelim,
Bölücü değil, bağdaştırıcı, birleştirici olabilelim.
Nefret olan yere sevgi,
Yaralanma olan yere affedicilik,
Kuşku olan yere, inanç,
Ümitsizlik olan yere ümit,
Karanlık olan yere aydınlık,
Üzüntü olan yere sevinç saçıcı olmayı
Bize lütfet ya Rabbi...

Kusurları gören değil, kusurları örtenlerden;
Teselli arayanlardan değil, teselli verenlerden;
Anlayış bekleyenlerden değil, anlayış gösterenlerden;
Yalnız sevilmeyi isteyenlerden değil, sevenlerden olmamıza yardım et.

Yağmur gibi;
Hiçbir şey ayırd etmeyip,
Aktığı her yere canlılık bahşedenlerden;
Güneş gibi;
Hiçbir şey ayırd etmeyip,
Işığıyla tüm varlıkları aydınlatanlardan;
Toprak gibi
Her şey üstüne bastığı halde,
Hiçbir şeyini esirgemeyip,
Nimetlerini herkese verenlerden olmayı
Bize lütfet...

Alan ellerin değil, veren ellerin;
Affedici olduğu için affedilenlerin;
Hak ile doğan, hak ile yaşayan, hak ile ölenlerden,
Sonsuz hayatta yeniden doğanların safına katılmayı
Bizlere nasip eyle...


amin..