31 Aralık 2010 Cuma

aklimdakilerin ikinci kismi ve 2010'un son kaydi :)

fazla vaktim olmadigindan aklimdakileri kisa kisa not düsüp kacacagim buralardan :)

* gectigimiz pazar günü benim icin cok hos iki sürpriz barindiriyordu.. birincisi evin kapisindan ciktigimda beni karsilayan ceylan.. -evet büyük harf kücük harf yazilimina dikkat etmiyorum ama burdaki ceylan hakkaten kücük yaziliyor ;) - kac kisiye nasip olur ki sehir icinde evinin kösesinde sevimli mi sevimli bir ceylan görmek.. cok sevindim gördügüme ama sevincim cok sürmedi, bir türlü kalkmayan kar yüzünde acliktan arandigini ögrendigimde.. pesinden attigim ekmeklere gelmis midir bilmiyorum ama, bana unutulmaz bir hatira birakip gitti yavrucak..

* ikinci sürpriz ise beni, ablamin calistigi avukatlik ofisine temizlik icin gittigimde bekliyordu.. ( her haftasonu 2-3 saatligine gidiyorum, fazla yormuyor, keseme katkisi büyük oluyor ;))  iceri girdigimde yerde bir hediye paketi ve zarf vardi.. kendim icin oldugunu sanmiyordum ama yaklastigimda zarfta ismimi görünce gercekten cok sasirdim ve bir o kadar sevindim.. paketten hediyenin bir kitap oldugunu hemen anladim.. calisanlarina her daim parfümeri ve kozmetik hediyeleri alan avukat hanimin benim icin özellikle kitapciya gidip hediye secmesi de ayri bir incelik dogrusu.. süphesiz bunda kitaplar üzerine yaptigimiz sohbetlerin etkisi büyüktü.. hos ben de cogu bayan gibi, parfüm ve kozmetik hediyelerine de sevinirdim ama kitap hediyesi hakikaten kendimi ayricalikli hissetmeme sebep oldu ;) kitabinsa bana bambaska bir dünyanin kapilarini aralayacak olmasi beni ayri bir heyecanlandiriyor..  Ipek Calislar'dan Latife Hanim'in biyografisi, alman dilinde..



* gecenlerde 6 yasini dolduran yegenimle telefonda aramizda gecen diyalog:
- canimmm benim dogum günün kutlu olsun teyzem benim :))
- teyze ya, sen de mi biliyosun, herkes de biliyor gicik oldum yaa (bakmayin böyle dedigine zevkten dört köse nasil simaracagini sasirmis vaziyette)
- aaa demek memnun degilsin dogum gününün kutlanmasindan, ben de geri aliyorum o zaman, kutlamiyorum dogum gününü filan..
- olur mu teyzeee.. söz agizdan bir kez cikar !!!

söz agizdan bir kez cikarmis.. bunu bana söyleyen daha alti yasindaki yegenim.. Allah'im bu kiz bizi öldürecek.. nasil kapar, nasil da dogru yerlerde kullanir bu laflari.. berramizin diyaloglari basli basina bir blog konusu dogrusu.. yaz yaz bitmez :) bu kadar bahsetmisken  fotografini da ekleyip bu konusma yetenegini hayirli yönlerde kullanmasini diliyorum :)


* sevgili nisanlimi dönemsine ise artik 1 haftadan az kaldi.. bir yandan cok özlüyorum.. bir yandan da cok özlenmenin keyfini cikariyorum.. hangisi daha agir basiyor derseniz, hasret kimselere kalmasin derim..

herkes icin hayirli, saglikli, huzurlu, mutlu ve sevgi dolu bir yil diler, 10'unda teslim edecegim ödev icin dua ister, o vakte kadar buralarda olmayacagimi belirtir huzurdan ayrilirim efendim.. 

kalin saglicakla :) 



30 Aralık 2010 Perşembe

tanitim.. etkinlik sonucu..

sevgili okur, aklimdakilerin hepsini üsenmeden yaziya dökebilirsem  eger epeyce uzun bir post cikacak ortaya.. simdiden uyarmis olayim :) öncelikle ne zamandir burdan paylasmam gereken bir tanitim vardi benim erteledigim, onu aradan cikarmakla ise baslayim..


efendim, mutlaka taniyanlar var ama tanimayan arkadaslarima yukaridaki fotografa tikladiginizda ulasacaginiz sayfadan bahsetmek istiyorum.. hatirlarsaniz sayfamdan daha önce surada bir etkinlik tanitimi yapmistim.. "Haydi Bir Dost da Sen Hediye Et" isimli kitap cekilisiydi.. iste bu cekilisi düzenleyen Lam-i Tarif kardesimiz yukaridaki okur yorumlari blog'unun da fikir babasi ve kurucusu.. kendisi sagolsun beni de yorumlarimi orada paylasmam icin davet etti, ben de kabul ettim.. cok degerli arkadaslardan cok güzide yorumlar bulabileceginiz bu sayfayi sizlere israrla tavsiye ediyorum :)

hediye cekilisi demisken onun da gidisatindan bahsedeyim.. benim kitap hediye edecegim arkadasim, Sevgi Sevdalisi blogunun sahibi Sevgili Gülara Melek'ti.. kendisiyle yaptigimiz yazisma sonucu benim kendisine hediyem Nazan Bekiroglu'ndan 'Yusuf ile Züleyha' ydi.. bu yazar ve bu kitap benim icin cok özel oldugundan, ne kadar sevincli ve coskulu bir sekilde bu hediyeyi temin edip hazirladigimi tarif edemem :) ben bir de sürpriz olmasi icin cok hos bir mektup seti  ve ayrac da ekledim pakete.. bir de kart yazip postaladim hazirladigim paketi, buralardan taaa Bursa'lara.. hediyelerin benden cikmadan önceki fotograflari asagida, ulastiktan sonrakiler ise sevgili Gülara Melek'in sayfasinda burada ..


cok sükür biraz gecikmeli de olsa benim hediyelerim sahibine ulasti.. bana gelecek olan kitap hediyesi ise hala yollarda :(  ™ vєssєℓαм blogunun sahibi sevgili Melek almanya'ya paket gönderemeyecegini söyleyince alternatif bulmaya giristik.. gectigimiz hafta ablamlar bir arkadasina -mukaddes abla- 1 haftaligina istanbul'a tatile gideceklerdi.. ablamlarin gelirken getirmesi icin mukaddes ablanin adresini verdim vesselam kardesime.. kitabimin yilan hikayesine dönen yolculugu burda basladi iste ve halen sona ermedi.. önce mukaddes abla önemli bir sebepten dolayi ankara'ya gitmek zorunda kaldi.. kitabim 1 hafta kargo sirketinde bekledi.. geri göndermek icin irtibata gecmisler hatta, ama mutlaka alinacagini söyleyince beklettiler.. döndükten sonra mukaddes abla kitabi aldi kargo sirketinden bana da haber verdi.. hersey yoluna girdi derken ablamlar hava muhalefetinden dolayi ucamasinlar mi ? havaalani'na  gitmisken, hatta ucaga binmis ve 4 saat oturmus, dahasi yemek yiyip bir güzel uyumusken ucaktan tipis tipis inmek zorunda kaldilar :) bir dahaki ucagi beklediler ama o da kalklmayinca geri dönüp tatillerini iptal ettiler.. onlari 'yediginiz icitiginiz sizin olsun, gezip gördükleriniz anlatin' esprileriyle karsiladigimizi da eklemeden gecmeyim :)

 neyse dönelim kitabimin yolculuguna.. ablamlarin gidememesi üzerine mukaddes abla tekrar benimle irtibata gecti ve.. ben de kendisine nisanlimin su an türkiye'de oldugunu ona gönderip gönderemeyecegini sordum.. o da sagolsun kabul etti ve hemen gönderdi.. yani kitabim su anda insaallah! sondan bir önceki durakta ankara'da.. aslinda paketin sürpriz olmasini ve heyecanla acmayi cok istememe ragmen bütün bu aksilikler heyecanimi o kadar bitirdi ki, nisanlima paketi actirdim ve neler oldugunu ögrendim bile :) sagolsun sevgili Melek bir degil, üc kitap göndermis.. Elif safak'tan iki kitap, bir de 'Iz Birakanlar' isimli bir kitap.. gelince insaallah fotograflayip, sayfama ekleyecegim..

aklimdakilerin hepsi bu kadar degil, ama bu gecelik bu kadar yeter :)  kalanlar da insaallah en kisa zamanda.. hepinize kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum..



25 Aralık 2010 Cumartesi

24 Aralık 2010 Cuma

kendini çok akıllı zannedip herbişeye karışan insanlar, sizden hiç hazetmiyorum..

azıcık haddinizi bilin ya.. neymiş efendim, 'bu kadar ağır şeyleri neden arabayla almıyormuşum?' bunu bana diyen kim? hiç tanımadığım, sokakta arkamadan yürüyen ve kendini çok akıllı sandığı için her an etrafa öğüt vermeye can atan, belki de kendini bununla tatmin eden dengesizin biri.. elimde alışveriş poşetleriyle arkamı döndüm, tanıdığım birini göreceğimi zannediyorum.. baktım kadını hiç tanımıyorum.. 'arabamız yokta ondan' dedim.. daha sinirlenmedim ama.. hatta  'arada ablamlardan, abimlerden alıyoruz ama her zaman olmuyor tabii' dedim.. bunun üzerine beni  çok nasihate muhtaç görmüş olacak ki, bıdı bıdı bana kendi alışveriş stratejisini anlatmaya başladı.. yok arabayla alıyorlarmış normalde ağır şeyleri, arabayla gidemeyecekse yakında ki marketten alıyormuş da falan da filan da.. neyse dedim dinledim.. yorum yapmadım..ilgilenmedim.. ama bir kez kendimden cümle kurdum ya, kadın yüz bulmuş olacak bu sefer de gözüne takılan diğer yanlışları(!) düzeltmeye çalışıyor.. 'bi de bu havada ince çorap giyme, o da gözümden kaçmadı'  pardon? sen kimsin ya.. o anda arkamı dönüp 'kusura bakmayın ama ne çorabı giyeceğime kendim karar veririm' diyebilseydim diyorum.. ama kırmaktan çekinen ben 'merak etmeyin botlarım yeterince kalın ve yünlü hiç üşümüyor ayaklarım' demekle yetiniyorum.. 'azıcık da kayıyorlar mı ne karda?' diye ekliyor..  sabrımın son demlerindeyim.. sadece susuyorum.. neyse ki yol ayrımına vardık da ben patlamadan ayrılmış olduk.. gerçi şimdi üzülüyorum, keşke biraz daha yürüyebilseydik arkalı önlü de, beni arkamdan döktürdüğü incilerle biraz daha aydınlatsaydı..

17 Aralık 2010 Cuma

garip zamanlar..

hani iki hafta boyunca yazmamistim ya, öyle bir aram acilmis ki tutulup kaliyorum klavyenin basinda.. genel birseyler yazmak kolay da, konusur gibi yazmakta zorlaniyorum nedense.. kac kaydi basladim sildim sayisini hatirlamiyorum.. yazmis olmak icin de yazamam elbette.. zorlama olmuyor bu isler haliyle.. neyse ki son iki kayitla isinma turlarini yapmis bulundum, artik yazabilirim :)

öyle cabuk geciyor ki zaman.. öyle cok yapilmasi gereken is var ki.. ve ben yine is siralamalarimda bile isteye öyle cok hata yapiyorum ki, beni görenler kitap okumanin zararli birsey olduguna inanabilirler..  ki böylesi gercekten zararli! 'isler bekleyedursun ben su kitabi da aradan cikarayim' diye diye 5 kitap bitirmisim, okumam gereken cok daha önemli literatürler olmasina ragmen.. hayir bir de okugum her kitabin artik ayri bir sorumluluk olmasi da cabasi.. -hakkinda yazmayi fazla mi ciddiye aliyorum ne?- neyse onlari yavas yavas hallederim de, artik derslerime ciddi anlamda daha fazla konsantre olmam lazim..

bilgisayar sorunumsa halen cözülmedi.. laptobum cok kötü oldugundan, ona verecegimiz her parayi fazladan masraf olarak görüyoruz.. yeni bilgisayar alacaktik zaten kendi evimize, bu yüzden bilgisayari simdiden alip benim de kullanmaya baslamam mantikli geldi.. ama umulmadik harcamalar cikinca, maddi sebeplerden dolayi onu da ertelememiz gerekti.. yani kaldim yine laptoba :( bugün artik kablo siparisi vericem, simdi baktim fiyatlara da neyse ki cok pahali degilmis :)

bunun disinda efendim, burda yine karlar örttü güzelce her yeri.. masalsi bir güzellik vardi yine sokaklarda.. bir de isciler sabah kaldirmasa :) kimse bir yere gitmese, hayat dursa.. dokunulmamis karlari pencerelerimizden seyretsek.. biraz daha kar yagsa, biz salep'imizi yudumlasak.. bir de sömine citirtisi olsa fonda, öylece düsüncelere dalsak.. tadindan yenmeyecek bir hayal benim icin.. gerceklesmesi güc, ama düsünmesi bile güzel..

bir yandan da hasretin tedirginligi var icimde.. sali günü iki haftaligina ailesinin yanina gidecek nisanlim.. gitmesine ne kadar tesvik ettiysem de kaldirmasi da bir o kadar güc benim icin..  düsündükce hüznüm boguyor beni sanki simdiden.. tek tesellim rahat evinde, huzurlu günler gecirecegini bilmek.. ve onun gitmesiyle tüm cocuklari uzaklarda olan kayinvalidemin hasretinin biraz olsun dinecek olmasi.. zor birsey dört cocuk annesi olmak ve hicbirini ihtiyacin oldugun anda görememek.. gercekten zor..

benden simdilik bu kadar.. simdi ders calisma zamani :) hayirli günler dilegiyle..

16 Aralık 2010 Perşembe

kalbin kilitleri..


Kilitler türlü türlüdür. Dünya sevgisi, dünyayi ahiretten üstün tutmak bir kilittir. Ölümü unutmak bir kilittir. Kur'an'i terk etmek bir kilittir.. Allah'i az zikretmek bir kilittir. Nefis muhasebesi hususunda zayif davranmak bir kilittir. Sadaka vermeyi terk etmek bir kilittir. Bildigiyle amel etmemek bir kilittir. Gaflet ehliyle cokca oturup kalkmak bir kilittir. Vakti yararsiz islerde harcamak bir kilittir. Farzlari eda etmemek bir kilittir. Baskalarina zulmetmek bir kilittir. Nafile ibedetlerini yerine getirmeyi aliskanlik haline getirmemis olmak bir kilittir. Bütün günahlar birer kilittirler. Kilitler türlü türlüdür. Sekil ve hacimleri farklidir. ama hapsi de ayni islevi görür.

'Kalbin Allah'in sözlerini düsünüp anlamasini engellemek..'

diyor Abdülhamid Bilali 'Davetcinin Egitmi ve Ahlaki' kitabinda..

ruhsuz namazlarimizin, 2 dakikada yerini dünya düsüncelerine birakan tefekkürlerimizin, hic üzerimize alinmadigimiz Kur'an okumalarimizin carpici bir aciklamasi degil midir bu?

merak ediyorum isittigimiz bir hakikat kac kilidi asarak kalbimize ulasabilir? ya da kacinci kilitte tökezleyip kalir yari yolda?

ve herseyden önemlisi kilit üstüne kilit vurdugumuz bu kalbi kurtarmak icin bir isik var mi acaba?

14 Aralık 2010 Salı

ses veriyorum..

ya da görüntü diyelim :) suskunlugu bozmak adina buralardan biraz noel, biraz kar havasi essin sayfamda.. en kisa zamanda daha uzun yazabilmek dilegiyle, sizi fotograflarla bas basa birakiyorum..

























muhabbet ile efendim..

30 Kasım 2010 Salı

karanliga sebep..



yapamamak bir mumun yaptigini..
yanamamak aydinlanmak icin..
azalamamak aydinlatmak icin..

25 Kasım 2010 Perşembe

garip miyim neyim?

sevgili ezgilimelodi beni mimlemis.. konusu da beni epey bir zorladi..  kendini cok zor tartan ve taniyan bir insan olarak 'garip aliskanliklarim' sorulunca bir-iki gün izin istedim kendisinden düsünmek icin :) iyi de oldu hani.. bu arada baya garip seyler cikti ortaya.. aslinda bu mim'in bir de 'yapamadiklarim' kismi vardi ama bana gelene kadar kayiplara karismis o bölüm.. cok da iyi olmus :) siz garipliklarime sahit olun yapamadiklarim bana kalsin :)

aslinda aliskanliklar sorulmus bu mim'de ama  ben size hal-tavir-davranis-tepki, ne bulduysam kendimde garip olan, onlari yazicam :)


* ilk olarak, insanlari cok benzetirim.. birisini gördügüm zaman otomatikman, kime benzedigi ile ilgili bir fikrim olur genelde.. ekran karsisinda, toplum icinde yanimdakine "su, suna ne kadar benziyor degil mi?" cümlesini kurmanin rekoru elimde olabilir haberiniz olsun.. hatta ve hatta henüz yolda olan yegenimin ultrason resmini abisine benzetecebilecek kadar da yetenekliyim bu konuda :)

* renk takintilari herkeste farkli basgösteriyor sanirim.. bende camasir asarken bir kiyafet parcasini ayni renk mandallarla asmak seklinde ortaya cikmisti.. uzun yillar camasirlari böyle asmitim.. artik zaman darligindan ilgilenmiyorum.. ama garip bir sekilde, tesadüfen ayni renk mandal denk gelince hala seviniyorum :)

* geceleri yatarken yastigimi isindikca ters ceviririm.. serin tarafinin keyfini cikarip ferahlamak icin.

*yatmadan önce, kalkmam gereken saati göz önünde bulundurarak mutlaka uykudan ne kadar nasibimi alacagimi hesaplarim :)

* pili azalinca kumandanin tuslarina sertce basarim, hatta hafifce(!) koltuga filan carparim.. (ama ise yariyor!!)

* esyalar istedigimi yapmayinca onlara kizarim, yapinca tesekkür etme gibi birsey henüz pek gelismedi ama :)

* sirada garip oldugu kadar tehlikeli bir aliskanlik; geceleri lenslerimi pek cikarmam.. haftada, iki haftada bir ancak.. bakalim önümüzdeki günlerde gidecegim göz doktorum ne diyecek bu ise ?

* kapi kollarina cok sik takilirim.. aslinda öyle sarsak filan da yürümem ama ne oldugunu cözemedigim miknatisimsi bir bag var kollarimla kapinin kollari arasinda bir an evvel mazide kalmasini temenni ettigim..

* mutfakta birsey mi hazirlayacagim, bir malzemenin eksikligini mi hissettim.. hemen gider temin ederim.. geldigimde siradaki malzemenin eksikligini hissederim :(

* cok spontaneyimdir.. ne zaman nerde olacagimi kendim dahil, önceden kimse kolay kolay kestiremez.. su saat derim, farkli bir saatte giderim.. suraya diye giderim, baska bir yere giderim.. söz verdigim yerler haric elbette ki :) o yüzden kolay kolay da söz vermiyorum zaten..

* sevdigimin evlenecegi kiside olmamasini temenni ettigi özelliklerin bende olmasindan garip bir haz alirim.. bana olan askinin mantik filan dinlemediginin göstergesi kabul eder, mutlu olurum :)


aklima gelenler bunlar ezgicim, bilmiyorum yeterince garipler mi :) ben de simdi birkac arkadasimi mim'leyip kacayim buralardan.. sevgili coskunsel, bir güzel cifther bebek bir melek ve deryamisal merak ediyorum garipliklerinizi :)

muhabbet ile efendim :)

24 Kasım 2010 Çarşamba

Kayıp Gül - Serdar Özkan

okuduğum kitaplarla ilgili düsüncelerimi paylasmayi seviyorum.. hakkında yazdığım zaman bir kitabı kolay kolay unutmuyorum.. sanki kitabın bana kattıkları, düşündürdükleri daha bir oturuyor zihnimde.. blog'a yazmanın güzel tarafı ise paylaşım tabii ki.. aynı konuda belki farklı yorumlar duymak, görmediğimin gösterilmesi güzel bir şey..

şu an hakkında yazmak istediğim kitap, yanda gördüğünüz üzere 'Kayıp Gül'.. bir arkadaşımın rafında görüp kapağının cazibesine kapılmıştım ( o kitapta yan taraftakindeki gibi beyaz bir blok yok).. her ne kadar 'uluslararası bestseller' ifadesine şüpheci baktıysam da bir okumak lazım diyerek ödünç aldım.. kapaktan ve 'bestseller' ifadesinden sonra dikkati cekense kitabın arkasına, önüne yani müsait görülen her yere beklentiyi yükselten bir sürü olumlu yorum yazılmış olmasi.. almanya'daki kitaplarda bu yillardir yapiliyor.. arka kapakta 2-3 lafina sözüne itibar edilen kisi veya gazete-derginin olumlu eletirisine yer veriliyor.. ama abartmayi seven bizim milletimiz bu konuda da vurmakla kalmayip öldürüyor.. 2-3 sayfa övgü dolu sözler, hepsini pespese okuyunca zannedersiniz ki dünyanin en önemli kitabini elinizde tutuyorsunuz.. daha önce okudugum 'Bir Gün' isimli kitaptada bu böyleydi, 'Kayip Gül'de de öyle.. haliyle bu kadar övgü dolu sözlerden sonra sizin de beklentiniz yükseliyor.. ve maalesef cok satsin diye yerlestirilen onca övücü yorumlardan sebep, sonuc hayal kirikligi oluyor.. bu yüzden sevgili yayinevleri, illa ki yapacaksaniz bu isi bir iki degerli yoruma yer verin yeter, gerisini okuyucuya birakin lütfen!!

gelelim kitap hakkinda söylemek istediklerime.. kayip gül, akici bir üslupla yazilmis ve cabucak bitiyor.. kitapta cevresinin etkisinde kalan ve zamanla artik kendini kendisi yapanin cevresi ve popülaritesi olduguna inanan ve onlarin beklentilerine göre yasamaya baslayan bir genc kizin 'kendini bulma' süreci anlatiliyor.. bu sürecte en büyük rolü annesi oynarken, gül bahcesine yolculuk ve dinledigi hikayeler de bu yolculuguna ivme kazandiriyor..

Kayip Gül'ü kiyaslandigi kitaplarin (Kücük Prens ve Simyaci'nin) cizgisinde ve hatta onlarin etkisinde diye nitelendirebiliriz.. ama onlarla boy ölcüsecek bir yetkinlige sahip oldugunu düsünmüyorum.. evet konusu güzel, güzel bir hikaye icinde de anlatilmis verilmek istenen mesaj.. ama yeterince ustaca islenememis.. birazdan paylasacagim güzel cümleler ve ifadeler mevcut olsa da, daha carpici ve vurucu olmaliydi 'kendini bulan' bir insanin öyküsü.. bu yönüyle beklentisi ve citasi yüksek okuyucuyu tatmin etmeye yetmedigini düsünüyorum ve kitap hakkindaki okudugum diger yorumlardan da bunu cikariyorum.. ama cok fazla okumayan, belki okumaya yeni baslayanlar begenerek okuyabilir.. hatta onlara tavsiye edilir..

kitap bana ait olmadiginda altini cizemedigim bir kac cümeyi de paylasmak isterim buradan :)

* kendini özel hissetmek icin ihtiyacin olan tek sey kendinsin.

* (pervanenin) isiga dogru telasla kanat cirpmasi, onu cepecevre kusatan losluga bir isyandi sanki. belirsizlige isyandi. isikta eriyip gitmeyi bir ömür boyu karanlikta ucmaya tercih etmisti o.
  

* görmek icin sadece gözlerimi kullansaydim, kaybolurdum karanlik dünyanizda.
 
* resim yapiyordum zaten, sorun zamansizlik degildi. sorun yaptigim her yeni resmin bir öncekini aratiyor olmasiydi. sonucta, ben de her ressam gibi, tuvale icimi boyuyorum. bu boyanin her gecen gün solgunlastigini fark etmeye baslamistim. eski renklerim icin ayrilmak zorundaydim kisacasi.


* "sonunda kendimden baska bir sey icin sevilerek cezalandirilmak istemiyorum"
   "ne? kim kimi neden seviyor ve kimi cezalandiriyor?"
   "eger benden harvard'da okudugum icin hoslanacaksa, hic hoslanmasin daha iyi. ben egitimim   

    degilim cünkü. zekam degilim, iliskilerim degilim, isim degilim. bunlarin toplami da degilim."
   "kim oldugunu biliyor musun peki?"
  "ben sadece.. ben sadece benim."

* kimi insanlar tanri'nin gündelik meselelerimizle ilgilenmeyecek kadar büyük ve yüce olduguna inanirlar. oysa O büyük ve yüce oldugu icin bizim en kücük meselelerimizle dahi ilgilenir.


bir kitap degerlendirmemin daha sonuna geldigim bu yazida türkce karakterler kullanamadigimdan dolayi özür diliyorum.. maalesef laptobumun kablosu bozuldu ve artik acamiyorum.. onun bir hal caresine bakana kadar üniversiteden giricem internete.. burdaki ayarlari düzeltebilirsem belki  yine türkce karakter kullanabilirim.. bakalim, olur insaallah :)

mutlu günler efendim :)

not: coskunsel'im bu kitaptaki alintilar da bana geri pasladigin mime cevap olsun :)))

not2: bu kitap icin sevgili deryamisal'in kitap fotograflarindan esinlenip, hatta  "aaa, benim de elimde güzelim makinam var neden internetteki basmakalip fotolari kullaniyorum ki" deyip, annemin "ne yapiyorsun seeennn??" bakislari altinda kitabin etrafinda dört dönerek bir kac kare cekmistim.. ama hepsi acamadigim laptobumda ve de bulamadigim flash bellegimde kaldi :( yani ben yine netteki basmakalip fotolara kaldim :( insaallah bir daha ki sefere kendi fotograflarimla..

23 Kasım 2010 Salı

aşkın bir yüzü de..

actigin hemen her defterin arasinda, hikayesi olan kurutulmus bir cicek bulmak ve o defteri ne icin actigini unutmaktir..

18 Kasım 2010 Perşembe

nihayet kitap içerikli bir mim..

hani şu kitaplığın karşısına geçip, gözlerini kapatıp bir kitabı seçip 55.sayfasından bir paragraf paylaşılan bir mim vardı ya.. çok bekledim onu, gözüm mim postlarında kaldı acaba biri mimler mi diye ama gelmedi.. hatta bi ara yüzsüzlük yapıp kimse mimlemeden yazmayı bile düşünmüştüm :) neyse ki ona gerek kalmadan sevgili  sakar hafiye beni kitap içerikli başka bir konuyla mimledi de öyle birşeye girişmek zorunda kalmadım :) şimdiki mimde kitap seçimi  tercihimize bırakılıp beğendiğimiz bir cümleyi paylaşmamız isteniyor bizden.. ben de şu anda okuduğum ve içinde bir sürü beğendiğim cümle bulunan 'Kıl Beni Ey Namaz' kitabından bir cümle paylaşıcam inşaallah..


'Gösterişsiz bir yöne dönersin yüzünü; ışıktan yolları yoktur şehrin kıblesinin ama ışıldatır'

ben de bu güzel mim'i bloglarını severek takip ettiğim;
ve tedirginruhcikolatacisi ' na gönderiyorum..

bayram, hac, sünnet ve mim..

yazmayalı ne de çok şey birikti.. hangi birini, hangi sırada yazsam? ya da kimilerini atlasam? ama hepsinden önce bayramınızı kutlasam :)




efendim mübarek kurban bayramınızı tebrik eder, hakkınızda hayırlara vesile olmasını temenni ederim.. bayram kurban bayramı olunca daha bir düşünceli oldum bu sefer.. kendi payıma bir ismail belirlemeye çalıştım.. sırf Rabbim için kendisinden vazgeçebileceğim bir ismail.. halen düşünmekteyim.. çok zor birşey olursa istikrarlı olamamaktan korktuğum için iyi düşünüp doğru karar vermek niyetindeyim.. bayram bitmeden ben de ismailimi belirlemiş olacağım inşaallah..

Kurban Bayramı demişken, hac da gündemimizde oluyor elbet.. arafat'ı, günahlarımızdan arınmayı çokça düşünüp, Oğuz'a  da  konuyu açtım.. daha önce hac ve umre hayali kurmuştuk ama net bir tarih konuşmamıştık henüz.. bugün artık hac için niyet ettik inşaallah.. Rabbim izin verirse 2013 yılı hac sezonunda biz de kutsal topraklara gitmek istiyoruz.. planımızı hazırlıklarımızı ona göre yapacağız, inşaallah Rabbim de bizi kabul eder ve oralara gitmek nasip olur.. çok heyecanlandım bak şimdi.. bu karar çok taze daha kimselere söylemeden buraya yazmak nasip oldu :)

bunun dışında yazmadığım bir haftanın iki günü evde hamur işleriyle pek bir içli dışlı olduk.. sonra da aşağıda gördüğünüz yakışıklıların, ki yeğenlerim olur kendileri, sünnet düğününü yaptık :)




sünnet düğününde sahnede Veysel İnan Berrak Show vardı.. güzel bir akşam geçirdik ve çok da güldük.. çocuklar da pek bir tatlıydı.. çok daha güzel fotoğrafları da var da şu anda ben de seçip koyacak istek yok :(

ha bu arada yeğen demişken 10. yeğenimde çıkmış yola, 2011'de iki tane bebiş sevicez nasipse :) hayırlı evlat olurlar inşallah.. aslında yeğenlerimin hepsi için ayrı bir post yazmam lazım, hepsi kendi çapında ayrı bir alem.. hepsi başka bir değer katıyor hayatımıza.. iyi ki varlar canlarım benim ya :)


bir de sevgili a.y. beni mimlemiş onu da cevaplayıp kaçayım ben artık.. aslında böyle 'en' li sorulardan hiç hoşlanmıyorum.. ne kadar düşünsem de aklıma bir cevap gelmiyor.. bakalım ne çıkacak?

1. En sevdiğiniz kelime?
hiç düşünmedim :S



2. Nefret ettiğiniz kelime?
son zamanlarda öğrendiğim ve bir kaç kez kullanmak durumunda kaldığım 'tabldot' kelimesinden hiç hoşlanmadım.. yazışım doğru mu, onu da bilmiyorum :)


3. Ne sizi heyecanlandırır?
birçok şey.. üstte yazdığım gibi mesela aldığım bir karar ve bunu paylaşmak heyecanlandırır beni.. aslında çok sakin görünürüm ama genel olarak adrenalini çok severim.. eğlence parklarında extrem oyuncaklara binmeye bayılırım.. ileri de paraşüt atlama gibi şeyler de yapmak niyetindeyim..


4. Heyecanınızı ne öldürür?
öldürür değil de sönükleştirir diyelim ona.. o da tabii ki heyecanlandığım konuda etrafımdakilerin heyecan ve şevk kırıcı sözleri..


5. En sevdiğiniz ses nedir?
bir çok şey yine, hangi birini seçebilirim ki ? kuş cıvıltısı, yağmur sesi vs.


6. Nefret ettiğiniz ses nedir?
son dünya kupasından sonra elbette ki vuvuzela :)


7. Hangi mesleği yapmak istemezsiniz?
avukatlık


8. Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz?
bu soruda 'doğal' yetenek soruluyor ama nedense bu mimi cevaplayan birçok kişi 'doğa üstü' yetenekler yazmışlar buraya :) ben doğal bir yetenek olan resim-çizim kabiliyetim olsun isterdim.. zira benim yakınımı bırakın uzağımdan bile geçmemiş :)


9. Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz?
sevdiğimle çok mutluyum ve asla başkasının yerinde olarak onu kaybetmek istemem..

10. Nerede yaşamak isterdiniz?
aslında oğuz yanımda olduktan sonra, nerde olduğumuz pek önemli değil.. ama yine de istanbul ayrı bir cezbediyor beni..


11. En önemli kusurunuz nedir?
of of.. o kadar çok ki önem sıralamasına sokamayacağım.. ihmalkarlığım, ertelemeciliğim, uykuculuğum vs. derken susayım ben en iyisi :)


12. Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi?
keyif verenine rastlamadım henüz :)


13. Kahramanınız kim?
yok öyle biri..


14. En çok kullandığınız küfür?
hiç hazetmem, dolayısıyla hiç kullanmam..


15. Şu anki ruh hâliniz nasıl?
soruları bir an önce bitirip yatma derdinde :)


16. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler?
yaşanmaya değer bir hayatın peşindeyim ve bilinmeye değer bilginin..


17. Mutluluk rüyanız nedir?
mutluğumuzu rüyalar üzerinden tanımlarsak bir sürü mutlu an'ı kaçırırız..


18. Sizce mutsuzluğun tanımı?
olumsuz bakış..


19. Nasıl ölmek isterdiniz?
yatağa düşmeden, acı çekmeden, şehadet getirerek, temiz ve huzurlu bir ölüm..


20. Öldüğünüzde cennete giderseniz ALLAH 'ın size ne söylemesini istersiniz?
benden razı olduğunu, ve bana beni sevdiğini hissettirecek her ne olursa..

mim'i de tamamladım artık ben kaçıyorum..
muhabbet ile..

10 Kasım 2010 Çarşamba

yolculara..

 İki dünya huzuru için eller havaya!

Bir koridorda yürüyorsun. Böyle geniş, uzun bir koridor. İki yanında bir sürü kapı var ama senin rota belli, dümdüz ilerleyeceksin. Amma ve lakin kapılar öyle bir süslü, öyle albenili ki bakıp geçemiyorsun. Birini deneyeyim deyip dalıyorsun içeri. Veee eğlence, şamata, gırgır. Düz bir koridorda yürümekten daha güzelmiş valla! Ama yürümen de şart, n'apacaksın? Her ikisini de yaparım diyorsun. Kapıları tek tek açar, bakar, dener, sonra yoluma devam ederim. Ama zaman geçiyor ve sen olman gereken noktanın çok gerisinde bitiriyorsun sana verilen süreyi. Ya evet, süre sınırı da varmış meğer!

Şimdi insansan o kapılardan bazılarını deneyeceksin yol boyunca. Merak sırf kedilere özgü bi özellik değil malum. O vakit, gözlerini kapayıp yoluna devam edenleri kutluyor, benim gibi kapıların cazibesine kolayca kapılanları ise bir durup düşünmeye davet ediyorum. Yada ben düşündüm, siz sadece dinleyip kafa sallayın:


Pek sevgili kader arkadaşlarım! Bazı kapıları denememiz lazım, yoksa "yürümüyorum be!" deyip olduğumuz yere çökmemiz an meselesi! (Ki biz buna isyan diyoruz liti-lütü'de.) Kapıyı yoklarsak açıyoruz, onu anladık! E tamamen ortadan da kaldıramıyoruz. O halde yaldızı bol, değeri düşük olanların; duvarı balyozla kırılmak suretiyle illegal yoldan açılmış olanların; ve de içinde faydalı bir tek tuğlası olmayanların çarşamba pazarından alınmış pazen perdelerle örtülmesini teklif ediyorum. Kabul edenler? Ben! Kabul edilmiştir.


sevgili derya'nin deryamisal isimli blog'undan alintidir..

gercekten cok ama cok begendim.. cok güzel bir benzetme ve özet olmus.. bir tek ekleme yapmak istiyorum sadece..

sükür ki bizler düz bir koridorda yürümüyoruz benzetmeden farkli olarak.. cünkü aslinda bizim yürüdügümüz yol, düz bir koridora kiyasla ne güzelliklerle, ne derinliklerle dolu görmek isteyene..  sıkıcı degil bizim yolumuz.. hatta bu yolun lezzetini duyana zamanla kapilarin ardindaki eglenceler bile daha az cazip görünmeye baslar.. cünkü yolun sonundaki güzelliklerin numuneleridir onlar yalnizca..

ah deryacim, tekrar söylüyorum gercekten cok begendim yazini.. bu aralar sık sık aklima gelen bir konuydu bu.. yazmak istesem senin kadar güzel yazamazdim.. o yüzden sayfama eklemek istedim.. insaallah sorun yoktur senin acindan (sana ulasmak icin elimde bir irtibat bilgin olmadigindan yayinlamadan soramadim)..

yaziyi sayfasinda okumak icin :

http://deryamisal.blogspot.com/2010/09/iki-dunya-huzuru-icin-eller-havaya.html

muhabbet ile efendim..

8 Kasım 2010 Pazartesi

kitap.. hediye.. etkinlik..




hem hediyeleşmeyi  hem de kitapları çok seven biri olarak ben bu etkinlikte varım.. eğer sizler de katılmak isterseniz sizi de şöyle alalım:

http://lamitarif.blogspot.com/2010/11/haydi-bir-dost-da-sen-hediye-et.html#comments

6 Kasım 2010 Cumartesi

kibarliktan anlamiyor bu..

bir milyon canli para isimli yarismayi seyretmissinizdir muhtelemen.. seyretmediyseniz de duymussunuzdur ya da denk gelmistir bir sekilde.. ben de öyle oturup özellikle izlemiyorum aslinda ama aciksa eger, ailemle oturuken ilgiyle takip ediyorum.. severim bilgiye yönelik sorulari :)

bugün de yine abimler bizdeyken hep beraber bu yarismayi izliyoruz.. izlemekle kalmiyor bilmedigimiz sorularda cevabi örenmeyi bekleyemeyip internetten hemen arayip buluyoruz.. (öyle de bir özelligmiz vardir bizim, topluca oturdugumuz da bisey hakkinda konusurken, birsey kafamiza takilmaya görsün, aninda laptop kucagimizda cevabini arar buluruz :))

neyse iste bugün de bir soruda takildigimizda laptop benim elimdeydi.. babilin asma bahcelerinin nerede oldugu soruldu.. aslinda iran diye düsünmüstüm ben ama hicbirimiz de emin olamayinca hemen bi bakayim dedim.. cankurtaranimiz google amcaya "babilin asma bahceleri" yazdim.. bir sürü tarihi bilgi siralandi ama su anda nerede oldugu ile ilgili bir bilgi direk gözüme carpmadi.. baktim olmuyor, "babilin asma bahceleri wiki" yazdim, ordan almancasina bakarim diye, ama yine cabucak bi sonuca varamadim... bu arada bekleyenler de sabirsizlaniyor, abim laptobu istiyor "ben bulurum 2 dakkada" diyor.. bende de inat illa bulucam.. bu sefer direk sorayim dedim "balin asma bahceleri nerede?".. haydaa, yine mi bir sürü laf kalabiligi.. "hadii" sesleri de kulagimda bir yandan.. en sonunda sinirlenip tehditkar bir sekilde "babilin asma nerde" diye gözdagi verince cikan ilk sonucta yazmasin mi kocaman ve kalinca "irak" diye :)

eee, artik ögrendim huyunu google amca, ya kibarca sordugumda cevap verirsin, ya da ben seni konusturmasini bilirim!

5 Kasım 2010 Cuma

özel bir insanla güzel bir buluşma..

hani bazı insanlar vardır hayatınızda görür görmez çok seversiniz.. onunla tanıştığınız andan itibaren her an konuşup paylaşabilecek şeyler bulur, inanılmaz bir yakınlık hissedersiniz... zaman ve çevre şartlarından dolayı çok samimi olamasanız bile her gördüğünüzde ya da karşılaştığınızda çok mutlu olur, ayrıldığınızda hala gülümsüyor olursunuz.. var mıdır sizin hayatınızda bilmem ama benim hayatımda bir kaç tane var böyle insanlardan :)

işte bunlardan biriydi canım arkadaşım rukiye benim için.. kendisiyle tanışalı bir kaç yıl olmasına rağmen uzun süre sadece karşılaşıyorduk.. hatta 2,5 yıl önce kendisiyle birlikte umre de yapmıştık.. ama ikimizin de ailesi yanımızda olduğundan yine birlikte çok fazla vakit geçirememiştik.. ama bu yıl nihayet biraz daha yakın olma fırsatı bulmuştuk ki rukiye üniversite için bir sömestırlığına suriye'ye gitti ve bu yüzden nişanımda da bulunamadı :(

ama neyse ki rukiyecim suriye'den döndü ve ben de nişanımda bulunamadığının acısını çıkartmak için bir buluşma ayarladım.. madem nişanın acısını çıkartcaz nişan pastamdan yiyelim dedim ve bugün rukiye'yle birlikte pastamı yaptırdığımız cafe'ye gittik..

pastamızı burda yaptırdığımız için söylemiyorum ama fotoğraflarda göreceğiniz üzere bu cafe hakkaten çok orjinal :))





halısında tüm dekorasyonuna kadar herşey çok eski tarzda..


tahmin edeceğiniz üzere müşteri yaş ortalaması da epeyce yüksek ve biz çok çocuk kaçtık orda :) ama yine de çok rahat ettik..


kahvemiz de pastamız da çok lezizdi ayrıca.. ama maalesef nişanıma yaptırdığım pastadan kalmamış.. biz de ona en çok benzeyenini tercih ettik.. nişan pastam aşağıdakinden farklı olarak ince ve sert zemin üzerine pudingli ve çilekli bir pastaydı.. kocaman bir kalp şeklindeydi.. sıra dışı bir nişan pastası olmanın yanı sıra  inanılmaz da lezzetliydi.. misafirlerimizin de özel övgüsünü aldı :)



bütün bu nostaljik hava ve leziz şeyler bir yana ben rukiyenin yüzüğüne bayıldım.. çok şık ve zarif bir yüzüktü güzel arkadaşımın eline de gerçekten çok yakışımıştı.. çektiğim birkaç fotoğraftan en beğendiğim aşağıda :)


bu son fotoğaf da rukiyem'in kendisi.. bu fotoğrafı çok beğendiğimden koymak istedim ancak yüzünün görünmesini istemeyeceğini tahmin ettiğimden onu sildim :)


böyle güzel şeyleri yiyip içerek, arada bir fotoğraf çekerek çok sıcak ve samimi bir 1,5 saat geçirdik.. yetişmek zorunda olduğumuz yerler olmasa daha konuşacak çok şey vardı da, onları da başka sefere erteledik artık :) 

rukiye'yle ayrıldığımızda içimde çook tatlı bir huzur vardı.. Allah'ın bizlere bu fırsatı vermesinden dolayı çok mutluydum gerçekten ve artık sadece karşılaşmakla kalmadığımız için de çok sevinçli.. düşünüyorum da hayatta kaç insanın yanında hiç sıkılmadan huzur dolu dakikalar geçirebiliyoruz ki? cidden çok az.. işte o yüzden bu özel insanların kıymetini geç olmadan bilmek lazım :))

muhabbet ile efendim..



3 Kasım 2010 Çarşamba

bir ben miyim?

sitelerde neden hep sadece "sifremi unuttum" butonu vardir ki, hi? sorarim size? belki ben kullanici adimi unuttum? hic mi olamaz, hic mi kimsenin basina gelmez bu? bir ben miyim ki bu butonun eksikligini hisseden ve kullanici adini unuttugundan dolayi üye oldugu sitelerde kendi hesabina giremeyen?  flickr ve köyümüzün sitesine giremezken bugün listeye biri daha eklendi.. oldu mu simdi 3..

sinirlendim bak simdi gece gece.. unuttugum icin kendime.. o butonu koymuyorlar diye de site adminlerine :@

31 Ekim 2010 Pazar

halloween vs. bizim bayramlar..

halloween, yani cadılar bayramı son senelerde popülaritesi gittikçe artan ve eğlence amaçlı kutlanan bir bayram.. sembolü şeytani suratlı bir kabak.. sembolünden de anlaşılacağı üzere korku teması işleniyor ve ürkütücü şakalar yapılıyor.. tabi bu bayramı en cazip kılan unsurlardan biri de şüphesiz kostüm giymek..



aslında halloween dini bir bayram değil ve hatta dindar hritiyanların kutlanmasına karşı olduğu bir bayram.. yine de bu başlığı atmamın sebebi ise halloweende de  çocukların tıpkı bizim bayramlarımızda olduğu gibi kapı kapı gezip şeker vb. şeyler toplaması..



ama bir farkla -ki işte burda farkımızı gerçekten ortaya koyuyoruz-.. eğer onlara ikram edecek şeyleriniz yoksa bunun cezasını çekmek durumundasınız.. çocukların sizler için hazırlamış oldukları kötü bir sürprize hiç de şaşırmamanız gerekir.. bu cama yumurta atmak, ayakkabı saklamak gibi bir şekilde olabilir.. sadece ikramda bulunumamak değil kapıyı açmamış olmak da benzer bir cezaya layık görülüyor..

aslında bir fark daha var.. onu da şu örnekle açıklayım: bu yaz türkiye'den gelen yeğenlerimle birlikte tv izliyoruz.. küçüklerden dolayı almanca çizgi film açık.. filmin konusu halloween ve çocuklar kapı kapı geziyor.. her kapı açıldığında çocuklar direk 'süßes oder saures' diyorlar.. bu o kadar çok tekrarlandı ki bizim türkiyeli yeğenlerin ne anladığını merak ettim.. 'süßes oder saures' ın ne oldugunu anladınız mı diye sordum.. verdikleri cevap 'bayramınız mübarek olsun gibi birşey heralde' :)) çok gülmüştüm.. işte buyuz biz dedim.. herkesi de kendimiz gibi zannediyoruz.. sonra da ekledim: 'şekerli ya da ekşi bir şey' demek o.. yani kapı açılır açılmaz çocuklar ne istediklerini söylüyorlar, selam sabah yok :) bi de istediklerini veremezsen ne ala :)) 

bi de düşünün bizim bayramları bizim çocukları.. kapıyı açtığınızda mahcup bir tebessümle bayramımızı tebrik etmeler.. ne verirsek memnun kalmalar.. hoş çıktıklarında sayıp paralarını filan yarıştırıyorlar ama en azından bizlere karşı saygılılar :))

benimki de iş canım ne idüğü belirsiz, dini olmayan bir bayramı,  bizim köklü ve nezih bayramlarımızla kıyaslıyorum.. ama çocukların gezip şeker toplaması olayı aynı olunca aradaki farkı çok manidar buldum.. sırf eğlence olsun diye çocuklara öğretilen edepsizliğe ve saygısızlığa üzüldüm..


not: fotoğraflar geçen yıl gittiğimiz europapark eğlence parkından.. halloween zamanı olduğundan her yer kabak ve korku temalıydı.. 

bu aralar..

..sevinçliyim.. annemlerin türkiyeden gelmesiyle 2 ay süren yalnızlığım nihayet sona erdi.. artık televizyon evde ses olsun diye değil, babam izlediği için açılıyor.. korkudan dokunamayıp, uzaklaştıramadığım örümceklere dışarının yolu görünüyor.. kahvaltı ve yemek faslı birliktelikten dolayı daha bir zevkli ve bereketli oluyor.. kısacası hayat benim için yeniden normale dönmüş bulunuyor :))

..işsizim.. üniversitenin bütçe yetersizliğinden dolayı iş anlaşmam uzatılamadı ve dolayısıyla benim için de kısa olmasını ümit ettiğim bir bütçe yetersizliği dönemi başlamış oldu.. Rabbim inşaallah hayırlı kapılar açar..

..şaşkınım.. bu aralar çeşitli nedenlerden dolayı hep şaşkınım nedense :) bu seferkinin sebebi ise kitapkolik.net'ten aldığım, sitelerinde kitap değerlendirmesi yazma teklifi.. asla becerebildiğimi düşündüğüm birşey değildi.. tamamen kendim için ve aynı kitabı okuyanlar varsa görüş alışverişi olur düşüncesiyle yazıyordum.. beğenilmesine hayli şaşırdım ve sevindim ama sonuç ne olur şu an için bilmiyorum.. hayırlısı olsun inşaallah..

..okuyorum.. elimde şu an için serdar özkan'ın 'kayıp gül' romanı var.. merak ettiğim ve hakkında çok fazla olumsuz sayılabilecek yorum okuduğum bir kitaptı.. şimdilik iyi gidiyor aslında.. bakalım bittiğinde ne düşüneceğim..

..içiyorum.. fena halde elma çayına dadanmış durumdayım.. günde 2-3 duble bardak içmeden gün geçmiyor.. inanılmaz lezzetli.. şimdiye kadar içmediyseniz mutlaka deneyin derim..

bende durumlar böyle işte bu aralar, şimdiyse ben kaçar :)

29 Ekim 2010 Cuma

İslam'da Evlilik ve Aile Hayatı - İmam Gazali

elimdeki bu kitabı okuyup bitireli epeyce bir süre oldu ama hakkında yazmaya ancak fırsat bulabiliyorum..

herşeyden önce şaşkınım.. çünkü ben imam-hatip lisesi mezunuyum, ve aslına bakarsanız şimdiye kadar hayatmın her döneminde dini mevzularla içiçe oldum.. buna rağmen kitabı okurken, İmam Gazali gibi büyük bir İslam aliminin yazdığı bu eserin kimi kısımlarına o kadar yabancı hissettim ki kendimi, sorgulamak zorunda kaldım birçok şeyi..

evliliğe fazilet ve ibadet penceresinden bakan zatlar, ölüm döşeğinde dahi olsa rablerinin huzuruna nikahsız gitmemek için nikahlanmak isteyecek olan Allah dostları ve daha bir kaç şey.. aklım almıyor.. kendime bakıyorum, onlara bakıyorum.. dağlar ne ki arada evrenler kadar fark var neredeyse..

algımız, bakış açımız ne kadar da değişmiş diye düşünüyorum.. tamam alim zatlar gibi yaşayamayız elbette, ama yaptıklarını duyunca garip de gelmemeli insana.. takdir ve hayranlık hisleriyle bakabilmeli, şaşırmamalıyız.. ama belki de sadece bende böyle olmuştur.. belki sadece benim bakış açımda bir zayıflık var.. belki başka okuyucular hiç şaşırmamıştır okurken.. bilmiyorum..

kitabı yine de tavsiye ediyorum tabii ki.. ama tek başına yeterli bilgi vermiyor.. daha güncel ve daha geniş kapsamlı kitapları da okumak lazım.. ben de tavsiyelere açığım bu konuda.. önerilerinizi okumaktan memnuniyet duyarım.. 

muhabbet ile efendim..

27 Ekim 2010 Çarşamba

az kelime, bol fotoğraf..

bir önceki post'a inat kısa yazıp, bol fotoğraf ekleyeceğim bu sefer :) 
fotoğraflar pazar günü nişanlımla birlikte yaptığımız botanik park yürüyüşünden.. normalde o gün almanya'nın en güzel şehirlerinde biri olduğu söylenen Heidelberg'e gidecektik.. ama hava durumuna bakınca, gitmenin pek de iyi bir fikir olmadığına karar verip, Marburg'un botanik parkında sonbahar çekimleri yapalım dedik.. tabii kendi çapımızda, acemice :))




 makinayı paylaşamadık bir türlü, bir onun elindeydi bir benim.. dışardan nasıl görünüyorduk kimbilir :))





ne güzellikler vardı, bizim yansıtmaya güç yetiremediğimiz.. ve belki de keşfedemediğimiz.. sayfamın sağındaki ayet geldi sık sık aklıma.. hepsi O'nun yüceliğini yankılıyor ve biz anlayamıyor, kavrayamıyoruz..




bir çok önemli şey yaşadığımız bu parkta bu kez farklı dolaştık..oturduğumuz bankların eksikliğini hissettik..  anılarmıza anı ekledik..



 dolaşıp fotoğraf çektikten sonra bir yerlerde karnımızı doyurduk..  çayımızı afiyetle yudumlarken de  çektiklerimizi inceledik.. her fotoğrafa kusur bulduk.. çekmeyi değil belki ama eleştiriyi iyi yaptık  :))



şimdi düşünüyorum da, harika bir gündü ve ben nimetler içinde yüzüyorum.. Rabbimin bana yaşattığı bunca güzelliğin hakkını nasıl ödeyebilirim?  hep diyorum zaten yaşadığım bu mutluluğun hakkını ödemeye, ömrüm     şükrüm olsa yetmez.. 

o yüzden ömrüm kadar değil, sonsuzluk kadar şükürler olsun O'na..

23 Ekim 2010 Cumartesi

hediyeler.. hediyeler.. hediyeler..

 bu hafta hediyelerle epey bir içli dışlı olduğumdan biraz bu büyük zevkimden bahsetmek istedim..  dostlukları pekiştiren, yeni dostlukların köprülerini atan yaşanası bir güzellik hediyeleşmek.. alması ayrı bir sevinç, vermesi ise apayrı bir heyecan benim için.. haftanın ilk günü doğum günüm vesilesiyle ben hediyelendim.. sağolsunlar beni düşünenler :) çarşamba günü de ablamın doğum günü olduğundan ben ona hediye aldım ve birbirinden güzel hediyelerini açarken yanında oldum..

hediye aldığında çok mutlu olmak klasik bir şey olsa gerek, farklı bir şey hisseden bir kişinin var olduğunu zannetmiyorum :) birilerine birşeyler hediye etmeyi de herkes sever genelde.. ama onun bir önceki adımı var ki, onu işkence olarak algılayan çok insan var: hediyeyi seçip beğenmek..  işte bu bir çok insana eziyetli gelen, ve hediye almak yerine para vermeye yönlendiren hediyeyi beğenme kısmı, benim için apayrı bir zevk.. alış veriş yapmayı zaten  çok seviyorum.. hele bir de o alış verişi bir başkasını mutlu etmek için yapınca daha  da motive oluyorum:)) ürünlerin birini alıp diğerini bırakmak.. 'acaba hangisini daha çok beğenir?' diye kararsız kalmak.. düşünmek taşınmak.. sahibini kullanırken hayal etmek.. yanımda biri varsa fikrini almak.. ve nihayet karar vermek.. bazen de görür görmez 'işte bu' deyip almak.. 

tabii bir de sonra hediyeyi güzelce paketleme kısmı var ki o hepten keyif verici bir olay.. burda itiraf etmeliyim ki paketleme konusunda nişanlımdan çok şey öğrendim, gerçi o hala kendisi dururken bana pek paketlettirmiyor ama ben onsuz paketlediğim zamanlarda kendimi epey ilerlettim :)

bu aşamadan sonrası da artık hediye sahibinin yüzündeki sevinçli hali izlemek ve onun mutluluğu ile mutlu olmak oluyor :)) 

hem hediyenin özel bir günü de yoktur benim için.. tamamen sıradan günlerde hediye  vermeyi de çok severim.. aklıma gelmişken bununla ilgili hiç unutmak istemediğim iki anımı da yazayım buraya.. 

birincisi çok eskilerden.. üniversiteye hazırlık için dersaneye gittiğim yıllarda bir arkadaşımla kitapçıya girmiştik.. bana kendisine kitap almak istediğini söyleyip, ne önerdiğimi sormuştu.. ben de -okumadığım halde- şeker portakalı hakkında çok olumlu şeyler duyduğumu, onu alabileceğini söylemiştim.. o da tavsiyeme uymuş ve o kitabı almıştı.. sonra ben kitapçıdan çıkmış ilerliyordum ki baktım yanımda yok.. olduğum yerde biraz beklemiştim sonra ne göreyim o elinde bir hediye paketiyle çıkıp gelmiş.. gülümseyerek bana uzatmıştı.. o kadar afallamıştım ki.. 'nerden çıktı bu?' demişim şaşkın şaşkın.. o da asla unutamayacağım içten bir tebessümle bakıp 'içimden geldi' demişti..hayatımdaki en özel anlardan biriydi gerçekten ve  tevafuk hediye ettiği kitap da benim en sevdiğim kitap oldu..

ikincisi de yakın geçmişten.. günlerden sıradan bir gün yine.. bu sefer hediyeyi alan benim, aldığım kişi de nişanlım :) internetten kendisi için bir parfüm ısmarlamıştım.. parfümün geldiği gün evde hediye kağıdı filan yoktu.. ben de çarşıdan alır bir yerde paketler veririm diye yanıma öylece aldım.. girdiğim bir mağazadan hediye paketi ve kurdela için kağıttan ip aldım.. mağazanın hediye paketleme kısmında paketleyip nişanlımın yanına gittim.. yanına gidiyorum ama hediye kağıdı rulolarını bilirsiniz, gizlemek pek mümkün olmuyor.. direk gözüne çarpacak ve 'bu ne?' diyecek.. neyse dedim atlatırım bir şekilde.. yanına gidince tahmin ettiğim gibi  direk ruloyu gösterip 'bunu niye aldın?' dedi.. ben de birden, hiç daha önce düşünmediğim halde pişkin pişkin 'hiç' dedim 'bana hediye alırsan bununla paketle diye aldım' .. bakışlarının ne kadar görülmeye değer olduğunu söylememe gerek yok sanırım :)) ciddi miyim değil miyim anlamaya çalışıyor, ne desin bilemiyor.. şimdi hediye siparişi miydi bu diye düşünüyor.. :) peşine de ben 'a, bi de kurdelası için şunu almıştım' deyip kağıt kurdela ipini de çıkardım..  hiç istifimi bozmuyorum, hiç çaktırmıyorum ya çaresiz inanmıştı.. 'iyi' dedi 'güzelmiş.. siyah ve yeşil severim zaten'.. ben de 'a iyi denk gelmiş o zaman' filan diyorum, konuyu uzatıyorum.. biraz sonra da  'ay az daha unutyordum bak ben bir de senin için örnek bir hediye paketi hazırlamıştım' deyip de hediyesini çıkarınca, yüzündeki ifade görülmeye değerdi doğrusu.. fena halde şaşkın ve mutlu.. 'sen var ya' diyor.. sonra gülüyoruz ikimiz de.. o mutlu ben ondan da mutlu :)) 

sonra hediyeleşmek illa ki maddi bir şeyle de olmak zorunda değil.. bir insanın seni düşünerek bir şey için emek harcamasıdır aslolan.. tıpkı bu doğum günümde benim en kadim dostumun, canım kübra'mın türkiye'den bana mail yoluyla bir hediye göndermesi gibi.. lise zamanımızdan çok özel bir yazıyı, arayıp tarayıp bulmuş ve bana yazmış.. yıllar öncesinin kelimelerini okumak.. anıların canlanması.. yüreğime dokunan bir armağandı hakikaten..


 şimdi baktım da ne kadar çok yazmışım :o pat diye olacak ama uzatmadan burda bitirmek en iyisi sanırım.. sonuna kadar okuyan olursa helal olsun :)


muhabbet ile efendim :)

19 Ekim 2010 Salı

ilk mim'im :) top 5..

bloglar'daki mim'ler ilgimi ve dikkatimi hep çekmiştir.. işte gün geldi benim de bir mim'im oldu :) sevgili bir melek geldi top 5 kaydımızı içeren bir istatikle ilgili bir mim yollamış.. teşekkür edip cevaplıyorum..

topu topu 6 kaydı olan blogumdaki ilk beş şu şekilde :)

1. ilk cümleler..
2. Bir Gün - David Nicholls
3. yeni kitaplarım..
4. güzel bir pazar günü..
5. yıldız çiçeği..

ben de bu mim'i

coskunsel
bir güzel çift
 ve ezgilimelodi ' ye yolluyorum..

18 Ekim 2010 Pazartesi

Bir Gün - David Nicholls


'Ah, Tanrım! Korkarım ki umduğumu bulamadım!!!'

kitabı daralmış bir ruh hali içinde bitirip kenara koyduğumda tam da bu cümleyi kurdum işte..

öncelikle, bana yukarıdaki cümleyi kurdurtmaya vesile olan tercüme sağolsun,  türkçe dublajlı amerikan filmelerindeki hiç sevmediğim o sesler ve berbat vurgu ve tonlamaları, sık sık kulağımda çınladı, beni de epey bir bunalttı.. merak ediyorum acaba almancasını okusam almanca dublaj mı çınlardı kulağımda????

kitap reklamında çok abartılmış, bu kadar çok övülünce ister istemez beklentileriniz yükseliyor, ve okuyunca   -ben de olduğu gibi- umduğunuzu bulamayabiliyorsunuz . mesela kitabın kapağında 'enfes bir aşk hikayesi' yazıyor, ama ben kitapta aşk bile göremedim.. başka bir şeydi o, aşk diyemem.. bizim kültürümüzle yetişen hiçbir kimsenin de diyeceğini zannetmiyorum..

çok gerçekçi bir romandı.. hayranlık uyandıracak olağanüstü hiçbir şey yoktu.. karakterleri çok güzel anlatmış, o kadar ki, ileride mutlaka hatırlayacağımı düşünüyorum.. yani gerçek hayatta benzer davranışlar gördüğümde 'aynı Dex' veya 'tıpkı Em' derim muhtemelen..

dikkatimi çeken bir diğer şeyse, yazar duygusallıktan sanki bilerek uzak durmuş.. o kadar çok fırsat vardı ki, duyguları harekete geçirip, okuyucuyu gözyaşına boğacak.. ama o abartılı ve ağdalı bir dilden sanki özellikle kaçmış ve öyle basit anlatmış ki zaman zaman hayret ediyorsunuz..

kitap bir yorumda dediği gibi 'iyi bir sosyal ingiliz romanı', iki kişinin hayatının çevresinde dönen.. çok fazla gerçekçi ve bence iç karatıcı da olan.. enfes bir aşk hikayesi beklemeden, kitaba bu açıdan bakılırsa, hayal kırıklığına uğramadan beğenerek okunabilinir..

muhabbet ile..